― ❛otuzuncu bölüm❜

65 8 0
                                    


Yaralı bacağım sandalyenin kenarından kayıtsız bir şekilde sarkarken, sıkı sarılmış bandajların içinde şişkin ve baskı altındaydı. Dün gece eve döndükten sonra, annem hemen kanepedeki sırtüstü pozisyonundan sıçramış ve anında zonklayan bileğimin üstüne bir torba donmuş bezelye koymuştu. Bir hemşire gözüyle kırmızı ve şişmiş ayak bileğine bir kez daha baktı, hızla etrafına düzgünce bir bandaj sardı ve tüm bu zaman boyunca burkulmanın şiddetini artırmamak için sakin olmamı söyleyip durmuştu. Ağrı biraz yatışmış olsa da, hâlâ ağrıyor ve zonkluyordu, bu sabah bandajı yeniden sardığımda altlarındaki derinin belirgin şekilde morarmış olduğunu görmüştüm. 

Ben küçük kare tereyağlı tostumu kemirirken içini çeken seol, sargılı ayağımın yanından geçerken endişeli bir inilti çıkardı. Gözlerinin üzüntüyle yaralı bileğime baktığını görünce küçük bir gülümsemeyle başının üstünü ovuşturdum, hüzünlü inlemeleri tatmin edici bir gümbürtüye dönüştü. Ancak Seulgi'nin dün geceki sözlerini hatırlayınca bu anlık mutluluğum kısa sürmüştü. 

Annem tarafından yatağa hapsedildikten sonra Seulgi içeri girmiş ve beni bowling salonundaki grup- özellikle de Mingyu hakkında rahatsız etmişti. Kız kardeşim, grup hakkındaki mükemmel olmayan fikirlerini sunmaktan geri durmamıştı ve dürüst olmak gerekirse, onu suçlayamıyordum bile. Jiwoon tam bir pislikti- bunu ben de biliyordum. Jiwoon'un ne kadar nahoş olduğu ve omzunda bıraktığı kötü mikroplardan kurtulmak için kaynar suda ve antiseptikle nasıl duş alması gerektiği hakkında küfürlü bir monolog halindeyken, ben de onun söylediği her şeye katılarak başımı sallamıştım. Ancak nefesi tükendiğinde, yüzü kızardığında ve gözleri mosmor olduğunda, bir sonraki hedefine geçmişti. 

Mingyu.

Önce dövmelerinden bahsetmeye başladı; pis ve gangster gibi, dedi. Hiçbir şey söylemedim, dudaklarımı ince bir çizgi halinde tutarak sözlerimi geri yuttum. İlk başta dövmelerinin biraz korkutucu olduğunu ben de düşünmüştüm ama bu günlerde kendimi onlara sevgiyle bakarken buluyordum, parmaklarımı onun karanlık tasarımlarının karmaşık çizgilerinde gezdirmek keyif veriyordu. Vücut sanatından iğrendiğini ifade ettikten sonra sıra piercinglerine geçti; kulaklarını süsleyenlere söyleyecek fazla bir şey yoktu, ama dudak piercingine olan nefretini içinde tutmadı. 'Hijyenik bile değil, sadece düzgün bir iş bulmak istemeyen işe yaramazlar için.' dedi. Dudaklarımdaki ince çizgi daha çok gerildi ve söylediklerine rağmen dudağımın köşesinin hafifçe yukarı kıvrılmasını engelleyemedim. Dudağındaki metal halka benim zaafımdı, Mingyu'nun çarpıcı yüzüne yakışıyordu ve öpüştüğümüzde dudaklarımdaki hissi... 

Bu düşünce aklıma gelince hemen yüzüm kızardı ve Seulgi renk değişikliğinin nedeninin utanç değil de nefret olacağını düşündü. Benim de onun kadar sinirlendiğimi düşünen Seulgi'nin ağzı, pompalı tüfekten otomatik tüfeğe dönüşerek hareket etmeye devam etti. 

Daha sonra Mingyu'ya şiddet düşkünü bir serseri demeye başladı ve bu, ablamın kalbini kırmamak için fiziksel olarak dudağımı ısırmak zorunda kaldığım zamandı. Seulgi, Jiwoon'u nasıl dövdüğünü anlatırken- her ne kadar o domuzu yerde görmek tatmin edici olsa da, başkalarına fiziksel olarak zarar veren herkesin bir tehdit olduğu ve uzaklaştırılmayı hak ettiği konusunda halâ kararlıydı. Belki birkaç ay önce, Mingyu'yu-gerçek Mingyu'yu- tanımadan önce ben de aynı şeyi düşünürdüm. Ama şimdi Seulgi'nin gördüğü Mingyu'nun gerçek olmadığını biliyordum. Gerçek Kim Mingyu beni nazikçe kucakladı ve nazikçe öptü, benim için yemek pişirdi ve beni pikniğe götürdü. Hayran olduğu büyükannesini ve ailesini desteklemek için ise çok çalıştı. 

Bu, aşık olduğum Kim Mingyu.

Seulgi'nin ağzı Mingyu hakkında bir başka aşağılık yorum daha söylemek için tekrar açıldığında, yumruk haline gelen ellerimi saklayarak Seulgi'yi sağlam ayağımla yatağımdan ittim ve kıpkırmızı bir yüzle battaniyemin altına girerken yorgun olduğumu ve dinlenmek istediğimi söyledim. Ablam hiçbir şey söylemedi ve dışarı çıkıp dinlenmeme izin vermeden önce sağlam bacağıma iki kez vurdu. Daha kapı onun arkasından kapanmadan önce, Mingyu'nun numarasını çevirmiş, telefonu kulağıma yakın tutarak bacaklarımı kaldırıp bir top gibi kıvrılmıştım. Telefondan dahi olsa onun boğuk sesini duyduğum anda, her şey bir sefere uçup gitmiş ve gergin omuzlarım erimişti. Kısa bir süre basit şeyler hakkında konuştuk, ikimiz de akşam olanlardan bahsetmiyorduk, sadece birbirimizin sesini dinledik ki sonunda ben uykuya dalmıştım. Sabah telefonu kontrol ettiğimde, ben uykuya daldıktan sonra bile aramanın kesilmediğini gördüm, bu beni biraz gülümsetti. 

sheets―Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin