― ❛otuz ikinci bölüm❜

74 10 7
                                    


Tatil başlamıştı ve dürüst olmak gerekirse... canım sıkılıyordu. İnanılmaz, ezici bir şekilde sıkılıyordu hem de. Tatil ödevlerimin çoğunu bitirmiştim ve ailesiyle birlikte tropik bir yere tatile gidene kadar Soonyoung ile biraz takılmıştım. ailem her zamanki gibi koşuşturma içerisindeydi; Seulgi'nin tatili birkaç hafta sonra başlayacaktı ve şu anda kendisini odasına kilitleyip, dönem sınavlarına çalışıyordu ve bu konuda o kadar agresif ki, annem ve ben onun kapısının önünden bir bağırışma yaşamadan geçemiyoduk. Söylediğine göre çok gürültü yapıyormuşuz? Öte yandan annem çoğu zaman işteydi ve eve geldiğinde bırakın ailecek bir geziyi, yemek yiyemeyecek kadar bile yorgun oluyordu.

İlk birkaç gün iyiydi- evde yalnızım ve film izledim, oyun oynadım, kitap okudum... Gerçekten oldukça rahatlatıcıydı ve dürüst olmak gerekirse en başta, bütün bir tatilin eğlenceli olacağını düşünmüştüm. Yanıldım- bir şey eksikti ve bunun ne olduğunu çok iyi biliyordum.

Mingyu.

Tatil olduğu için işinden gitgide daha fazla vardiya almıştı; artık sadece geceleri sadece barda çalışmıyordu, gündüzleri de bir akrabasının araba tamirhanesinde çalışıyordu. Bu yüzden onu yarım haftadan fazladır görmüyordum.Tabii, buna sadece birkaç gün diyebiliriz ama Mingyu'yu neredeyse her gün görmeye alışmıştım; birdenbire onu görememek, duymamak, dokunmamak yüzüme bir tokat gibi indi.

Ağır bir şekilde iç çekerek masama ilerlemeden önce yanaklarımı tokatladım ve masaya birkaç soru bankasını bıraktım. Can sıkıntısını gidermek için soru çözmek en iyi yöntemdi. Henüz birkaç denklem çözmüştüm ki, aklım başka şeylerde dolaşmaya başladı.

Mingyu'nun şu anda ne yaptığını merak ediyorum...

Keskin bir nefes aldıktan sonra çılgınca başımı salladım.

"Odaklan, odaklan..." diye mırıldandım sıkıca gözlerimi kapayarak, sanki ne kadar söylersem o kadar mümkün olacakmış gibi, tekrar gözlerimi açtığımda kağıttaki sorulara odaklanmak için bütün çabamı harcamıştım.

Acaba öğle yemeği yedi mi.

Kaşlarımı çattım, zihnimin her zaman Mingyu'ya doğru sürüklenmesine neden olan düşünceleri pencereden aşağı attığımı hayal ettim. bu son zamanlarda çok oluyordu, Mingyu düşüncelerime girip çıkıyordu. Bazen bana onu hatırlatacak bir şey görürdüm; onunkiyle aynı model bir araba ya da yabancı kollarda onda durduğu kadar güzel durmayan dövmeler... Çoğu zaman bir görüntüye bile ihtiyacım olmazdı. Bazen orada öylece oturup hiçbir şey yapmazken bile Mingyu zihnimi tüm benliğiyle işgal etmeye devam ederdi. Her iki durum da inanılmaz derecede sinir bozucuydu.

Onu özledim.

Onu görmek istiyorum.

Birkaç dakika orada oturdum, kalem parmaklarım arasında sessizce dönüyordu. Birkaç kez tereddüt ettikten sonra kalem elimden kayarak masanın üzerine hafifçe düştü, kararlılıkla ayağa kalktım ve sandalyemden ceketimi aldım.

Onu görmeye gidiyorum.

Telefonumdaki mesajlarımıza hızla göz atmaya başladım, çalıştığı tamirhanenin adının olduğu mesajı buldum ve çabucak adresi tuşladım. Oraya giden uygun tren hatlarının olmadığını düşünürsek ne uzak ne de yakındı. Bir arabam olsaydı, 10 ila 15 dakikalık kolay bir sürüş olurdu ama onsuz, yaklaşık 45 dakikalık bir yürüyüş gerekiyordu. Topal bacağım hesapta olduğu sürece yürüme seçeneklerim arasında dahi olamazdı, bu yüzden otobüse binmek zorunda kaldım. otobüs hatları her zaman güvenilmezdi ve onları kullanmaktan nefret ediyordum ama şu an çaresizdim.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 17 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

sheets―Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin