― ❛yirmi ikinci bölüm❜

182 22 16
                                    


Ertesi sabah Soonyoung ve ben yemek masasına oturuyorduk, lavuk iyi bir gece uykusu çekmesine rağmen uyukluyordu ve neredeyse yüzünü kreplerine yapıştıracaktı. Ayrıca sabaha kadar zar zor uyuduğum ve kör edici güneş odamızı işgal ederken erkenden uyandığım için de yorgundum. Soonyoung, annem tarafından krep vaadiyle isteksizce yataktan kaldırılmıştı, gerçi bu gidişle onları yemek yerine yastık yerine kullanması benim açımdan beklenen bir olaydı.

Başı aşağı doğru inmeye başladığında alnına gerdiğim parmağımla hafifçe vurdum, burnu neredeyse kreplerini ıslatan şuruba değecekti. Sandalyesinde şaşkınlıkla geriye savruldu ve bana ters ters bakmaya başladı.

"Bu be içindi?" ucunda şurup olan burnunu ovuşturarak sızlandı. Aşağıdaki kreplere bakarken kaşlarını çatmıştı. "Oh, teşekkürler, sanırım. Yine de daha nazik olabilirdin dostum."

"Şu anda uyuklayan ben olmalıyım." dedim, kaşlarımı kaldırıp gözlerimin altındaki koyu halkaları işaret ederken başımı elime yasladım. "Ne kadar kötü horladığını biliyor musun?"

"Hayır." dedi kıkırdayarak.

"Şanslısın o zaman." ağzıma üçgen bir krep yığını doldurarak hızla yutkundum. Soonyoung büyük bir krep yığınını katlayıp ağzına sokarak sırıtırken yanakları şişmişti.

"Seulgi nerede?" diye sordu Seulgi'nin yatak odasına bakarak. Kapı hâlâ kapalıydı ve odanın içinden hiçbir ses gelmiyordu.

Saate baktığımda sabah 9'u biraz geçiyordu, muhtemelen hâlâ uyuyordu. "Uyuyordur."

"Elbette öyle," dedi Soonyoung, gözlerini devirerek. "Yemin ederim, domuz gibi-" anneme doğru dikkatli bir bakış atarken ağzını kapattı, annem kesinlikle onu duymuştu ama görmezden gelmeyi tercih etmişti, "kütük gibi uyuyor." diyerek bitirdi yarım kalan cümlesini.

"Görünüşe göre üniversite insanı bu hale getiriyor." dedim omuz silkerek.

"Katlanamam." diye iç çekti gözlerini devirerek.

"Merak etme önce liseden mezun olman gerek dostum." dedim sırıtarak. "Önce bazı ulaşılabilir hedefler belirle, tamam mı?"

"Si- yani, kapa çeneni." dedi, annem bir krep çevirirken nefesinin altında kıkırdadı ve arka planda hafif bir cızırtı duyuldu. Soonyoung'u tekrar kızdırmak için ağzımı açtığım sırada telefonum masanın üzerinde yüksek sesle titreyince sözüm kesilmişti. Telefonuma bakan arkadaşımın gözleri hemen alaycı bir parıltıyla aydınlandı, ıslık çalarken yüzünde hafif bir sırıtış vardı.

"Ne?" Telefonumu açmadan önce onun ifadesine kaşlarımı çatarak sordum. Ekrandaki yazıyı okuduğumda ise midem ekşidi ve kaşlarım çatıldı.

Hyejin.

"Kız arkadaşın seni aradığında oluşması gereken surat bu olmamalı." dedi Soonyoung kıs kıs gülerek.

"O benim kız arkadaşım değil." kelime ağzımı ekşitmişti. Sözlerimi sadece kötü bir kokuymuş gibi kovmaya çalıştı. Devam eden aramaya bakarken yutkundum, Soonyoung kolumu dürtmek için masanın üzerinden eğilmişti.

"Buna cevap verecek misin, vermeyecek misin?" diye sordu öksürerek.

"Vereceğim." dedim, derince bir iç çekerken parmağımı arama ekranında kaydırdım. Titreşim durduğunda tekrar boğazımı temizledim. "Merhaba Hyejin."

"Wonwoo! Sonunda açtın." dedi hafif, havadar bir tınıyla.

"Evet, üzgünüm, meşguldüm." dedim, Soon bana alayla tek kaşını kaldırdığında masanın altından bacağını tekmelemiştim, çok acı çekiyormuş gibi masaya yığılması ona kısa bir bakış atmamı sağladı.

sheets―Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin