― ❛sekizinci bölüm❜

343 32 16
                                    

Tüm anılar bana korkunç, acı verici bir çarpmayla geri döndü. Mingyu şuan, üzerimde böyle dururken, bir hafta önce beni becerdiğindeki haline o kadar çok benziyordu ki, ben daha neler olduğunu algılayamadan vücudum tepki gösterdi.

Aniden, sert yumruğum çenesiyle buluştuğunda elimde şiddetli, acı veren bir ağrı oldu. Mingyu'nun başı yana kaydı ve vücudu benimkinden geriye doğru sendelerken gözleri ani hareketimle karardı. Yatağından fırladım, elim titrerken gözlerim fal taşı gibi açıldı, karşımdaki çocuk bana için için yanan bir bakış attı, dudakları hırlarken elini zonklayan çenesine bastırdı. Bakışlarındaki güç kesinlikle canımı yakıyordu.

"Aman Tanrım." diye fısıldadım, çekinerek bir adım geri atarken. "Çok üzgünüm. Ben sadece... Yani... Bunu demek istemedim... siktir... üzgünüm!" Ben boşboğazlık ederken Mingyu bir şey söylemek için ağzını açtı fakat sözleri, ben odasından telaş içinde kaçarken kayboldu. Kalbim göğsümde çılgınca çarpıyordu.

Kim Mingyu'nun yatak odasından panik içinde kaçmayı alışkanlık haline getirmiştim.

Mutfağa koşup yerden sırt çantamı alarak o evden çıktım ve koşu takımındaki herhangi bir üyeye rakip olabilecek kadar hızlı bir şekilde eve koştum. Anahtarlarımı çabucak çıkardım, parmak boğumlarımdaki acıya küfrederek kapıyı açtım ve koşarak içeri girdim. Aniden ciyaklayan yumuşak bir şeye çarptığımda bir el sertçe kafama tokat attı.

"Ne oluyor Wonwoo!" Ben geriye doğru adım atarken Seulgi homurdandı, kollarını kavuşturmadan önce burnuma fiske bir attı. Bana doğru dürüst baktığında ise yüzünden küçük bir gülümseme geçerken duruşu rahatladı. "Geçen haftaki kadar telaşlı görünüyorsun, nereye gittin?" yanaklarım kızarırken Seulgi'nin gülümsemesi genişledi. Ona solgun bir bakış attı. "Nereye gittin Wonu? Kimi gördün? Ya da daha çok... kimi becerdin?"

"Siktir git, bir biyoloji projesi üzerinde çalışıyordum, tamam mı?" diye bağırdım, ablam beni boyunduruğuna çekerken gülüyordu, vücudum benden habersiz sallanıyordu.

"Biliyorum salak çocuk." diye homurdandı Seulgi. Yüzünde hâlâ geniş bir sırıtış olmasına rağmen gözlerini devirirken beni serbest bıraktı. "Sadece seninle dalga geçiyorum. Tepkilerin çok iyi."

"Senden nefret ediyorum." diye mırıldandım, ben odama çıkarken sırıtarak saçlarımı karıştırdı ve mutfağa girdi. Yatağıma atlayarak parmak eklemlerimde oluşan kırmızı, hassas deriyi ovuşturdum. Elim zonkluyordu ve şimdi Mingyu'nun çenesinin ne kadar zavallı durumda olduğunu hayal edebiliyordum.

"Beni öldürecek." dedim zayıfça, ellerimle gözlerimi kapatarak, parmaklarımdaki boşluklardan ışık süzüldü.

Sikeyim.

* * *

"Wonwoo!" Hyejin'in, Jisoo ve Seungyoun'un yanında oturduğunu görünce kalbim biraz şişerek sesin geldiği kişiye baktım. Seungyoun bir ayağını boş bir koltuğa koymuştu, başka bir adam o koltuğa doğru ilerlemeye başladığında ona engel olarak bana el salladı. Koridorda duran yolcuların yanından özür dileyerek aceleyle geçerken, bir kadın bana solgun bir bakış attı, nihayet yanlarına ulaştığımda ayağını koltuktan indirdi, oturmadan önce çantamı koltuğa fırlattım. Jisoo yüzümden geçen utanca gülüyordu.

Geçen Pazartesi Hyejin ve arkadaşlarıyla öğle yemeği yediğimizden beri, Soonyoung ve ben onlarla daha çok takılıyorduk ve Youngjae dışında -sabah erkenden futbol antrenmanı yapıyordu- herkesin benimle aynı trene bindiğini fark etmiştim. Artık sabahları hep birlikte okula gideceğimiz konuşulmamış bir bilgiydi ve gürültüsüyle çok fazla dikkat çeken Seungyoun'a rağmen trende birlikte oturabileceğim birilerinin olması iyiydi.

sheets―Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin