― ❛on yedinci bölüm❜

338 29 5
                                    

Artık Cuma günüydü ve herkes Mingyu'nun okula eskisinden çok daha sık geldiğinin farkındaydı. Tabii ki bazen geç geliyordu ya da günün ortasında sigara içmek için ortadan kayboluyordu, ama her seferinde öğle yemeği vaktinde geri dönerdi, fakat yine kampüste bir yerlerde ortadan kaybolurdu. Aynı zamanda, öğle yemeğinin son vakitlerinde- arkadaşlarıma, okul çalışmaları hakkında öğretmenlerle görüşeceğimi söylesem de- havuz deposunda buluşmak bizim için bir tür randevu haline gelmişti. İnsanlar ikimizi asla kafalarında dahi olsa bir araya getirmemişti, yani ben bunun olacağını düşünmüyordum; Mingyu ve ben hiçbir zaman aynı düşünce balonunda olmadık, çok farklı bir üne sahip, iki farklı insandık. Ama kader bu ya; havuzun arkasındaki, etrafı klor kokusuyla çevrilmiş depoda her zaman ikimiz oluyorduk.

Mingyu yüzümün üzerinde bir sigara yaktı ve derin bir nefes aldıktan sonra girdap gibi dönen gri dumanı üfledi. Hafif bir iğrenme sesi çıkardığımda karşılık olarak sırıttı ve kalan dumanı yüzüme doğru üfledi. Sırtını deponun tuğla duvarına dayamış oturuyordu, bacakları dümdüz uzanmıştı ve başım rahatça uyluklarına dayanmıştı. Dünyadaki en yumuşak şey olmasa da, bacakları yeterince rahattı ve o kokuşmuş dumanı yüzüme üflese bile kalkmak istemiyordum.

"Kansere yakalanmak istiyorsan devam et ama ben onsuz da iyiyim, teşekkürler." dedim, iki parmağımı kullanarak iki burun deliğimi de kapatırken, Mingyu bana eğlenerek baktı. Parmaklarımın ucu kaşındı, bana bakmak için eğdiği başından sarkıp gözlerinin üzerine düşen koyu renk saçlarının arasından uzanıp parmaklarımı geçirme dürtüsünü bastırmak zorunda kalmıştım. Tıkadığım burnuma bir saniye daha baktıktan sonra içini çekti ve sigarayı taş zeminde söndürdü, yanan uç söndürülürken turuncu közlerin ölüşüne tanık oldum.

"Şimdi mutlu musun?" diye sordu, ben mırıldanarak başımı salladığımda dudağı hafif bir kıvrılma eşiğinde olsa da gözlerini devirmişti.

"Çok daha mutluyum. O şeylerin tadı bok gibi, neden içtiğini bile bilmiyorum." dediğimde yumuşak bir şekilde gülümsedi.

"Ellerimin meşgul olmasını sağlıyor. Ve emin ol tadına alışıyorsun." dedi, eğilip beni öperken gözleri parlıyordu. -Ne yazık ki- alışmaya başladığım bir şey haline gelen tütünün hafif tadına pek aldırmadım, dudağını benimkinin üzerinde hissetmenin tadını çıkarırken gözlerim kapandı.

"Sanırım gerçekten öyle.." diye mırıldandım Mingyu'nun dudaklarına karşı, muzaffer bir şekilde geri çekilirken sırıtıyordu. Elimi hafiften kaldırarak başka bir sigaraya uzanmaya başlayan Mingyu'nun elini tokatladım. "Hayır. Burası kansersiz bölge pislik. Ellerini başka şekilde meşgul et."

"Böyle nasıl?" dedi parmaklarını havada benimkilerle birleştirerek. Birbirine kenetlenmiş ellerimize baktım ve başparmağı elimin arkasını hafifçe okşarken midemin karıncalandığını hissettim.

"Böyle daha iyi." diye düşünmeden yanıtladım, Mingyu ellerimizi karnıma indirirken iç çekti, ellerimiz hâlâ sıkıca kenetliydi. Boşta kalan eli saçlarımla oynamaya başladığında gözlerim istemsizce kapandı, tembelce bukleleri tararken diğer elini de meşgul etmenin başka bir yolunu bulmuştu. Sigara içmekten daha iyiydi, sanırım- tırnakları kafamdaki deriyi her gıdıkladığında ayak parmaklarımı kıvırsa bile.

Dokunuşlar -çoğunlukla- masum olsa bile, ikimiz de tekrar konuşana kadar o sessizlik sonsuzluk gibi geldi, ikimiz de rahat sessizliğin ve ellerimizin üzerindeki sıcacık hissinin tadını çıkardık. Onun sıcaklığını karnımda hissetmek, başımı kucağında dinlendirmek rahatlatıcıydı ve karşısındakine konfor alanı oluşturmak genellikle Mingyu'ya göre bir şey değildi. Onun yanında olmanın rahatlığıyla ilgili bir şeyler göğsümü kıpırdattı ama bunun ne olduğunu anlamak istemedim ve bu duyguyu sigarasının izmaritleri gibi ezmeye çalıştım.

sheets―Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin