― ❛on ikinci bölüm❜

232 28 6
                                    

Kartımı dijital yüzeye bastırdım ve okuyucudan bip sesi çıkana kadar bekledim, pantolonumun cebine tekrar koymadan önce azıcık kalan kart bakiyeme istemsizce yüzümü buruşturmuştum. Sonbaharın gelmesiyle birlikte sıcak sabahlar, güneş hâlâ gökyüzünde parıldasa da yavaş yavaş soğuk sabahlara dönüşüyordu. Kapüşonumun kollarını parmaklarımı kapatacak şekilde ellerimden aşağı çektim, sırt çantam ağırlığıyla eğilen bedenimi dikleştirmek için hiçbir hamle yapmamıştım.

Yavaşça platformun altındaki, her zaman oturduğum banka yürüdüm ve oturdum, etrafa bakarken kulaklığın tekini sol kulağıma takmıştım. Diğer öğrenciler arkadaşlarıyla birlikte ortalıkta dolaşıyorlardı, gürültülülerdi ve sabahın serinliğine rağmen gömleklerinin kollarını kıvırmışlardı. Birkaçı korkuluklara yaslanmıştı, çantaları ayakları altındaydı ve parmaklarından sigara sarkıyordu. İzmariti yere atmalarını ve ayaklarıyla ezmelerini izlerken derin bir nefes verdim. Hayatım boyunca hiç sigara içmemiştim ama tadını biliyordum.

Mingyu'nun dudaklarında aynı tat vardı.

Bu düşünce zihnimi işgal ederken inledim, başımı sallayıp düşünceyi kafamdan atarken parmaklarım burun köprüme sıkıca bastırmıştım. Kendimi başka şeyler düşünmeye zorladım; en basitinden, istasyonun tanıdıklığında teselli bulmaya çalıştım. Her gün gördüğüm aynı iş adamı peronda tökezliyordu, kravatı yarı çözülmüştü ve evrak çantasını, saatini çılgınca kontrol ederken zar zor kapatmıştı, treni yakalamak için koşarken koltuk altlarının altındaki kumaş kararmıştı. Sivri topuklu ayakkabılar ve dar bir kalem etek giyen kadın -her gün oradaydı- oturduğum bankın diğer ucunda kaskatı oturuyordu, gözlükleri burun köprüsünün altındaydı ve ince dudakları memnuniyetsizce kıvrılmıştı. Renk renk grafitiler platformun diğer tarafındaki oluklu çitlerin her bir yanını kaplamıştı; parlak neon renklerle yazılmış kalın harflerin çevresindeki, damlayan siyah boyalar ve üzerinde çeşitli desenler aynı şekilde duruyordu.

Buradaki insanlar ve duvarlar her gün aynıydı, hiçbir şey değişmiyordu. Ama şimdi etrafıma bakınca, bir şeyin değiştiğini fark ettim.

Ben değişmiştim.

Etrafımdaki herkes hiçbir şey olmamış gibi gününü yaşıyordu ama benim için her şeyin değiştiğini biliyordum. Artık bakir değildim, Mingyu ile yatmıştım, sürekli inkâr etmeme tağmen cinselliğimi sorguluyordum. Hyejin'i öpmüştüm.

Hyejin.

Tekrar inledim, yanımdaki gergin kadın bana meraklı bir bakış attı. Muhtemelen bana ne olduğunu merak etmişti, çünkü genelde orada sessizce oturur, hiçbir şeyi umursamadan kulaklıklarım takılı halde kitap okurdum. İşler o kadar çabuk değişmişti ki, ne kadar kaçmaya çalışsam da her şey bana yetişiyordu.

Tren sol tarafımdaki gevşek eğriyi döndürmeye başlarken yüksek, uzun süreli bir korna sesi duyuldu. Ses ayağa fırlamama neden oldu, sivri burunlu kadın bana bir kez daha şaşkınlıkla baktı, ama benden çok daha sakindi. Trenin durmasını beklerken, Hyejin'in her zamanki koltuğunda oturduğunu düşününce midem bulandı. Cumartesi günü onu öptükten sonra, şimdi ne olduğumuzu- hatta ne olmamızı istediğimi bile bilmiyordum. Ensemde ter birikmeye başladığını hissettim.

Tren yaklaştıkça, kendimi platformun ortasındaki reklam panosunun arkasına geri geri adımlarken buldum. Tren yavaşlarken frenler metal raylara çarpıyordu, vagonlar sıra sıra geçti. Ve bir sonraki saniye Hyejin'in herzaman bindiği dördüncü vagon geçerken sertçe nefes aldım, hızla reklam panosunun etrafından dolanıp, kalabalığa karışarak en arkadaki son vagona girdim. Kapılardan geçerek hızla köşedeki boş bulduğum bir koltuğa doğru yürüdüm ve kendimi boş bir ceset gibi koltuğa bıraktım. Hızlıca tren vagonunun etrafına baktım, herhangi bir yakalanma belirtisi ararmış gibi, aynı anda kulağımda bir bip sesi duyulurken telefonum cebimde titremesiyle ellerim terlemişti. Telefonumu çıkardım ve parlak ekrana baktım.

sheets―Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin