― ❛dördüncü bölüm❜

337 39 7
                                    

Derslerime zorlu, dikkatim dağılmış bir başlangıç yaptıktan sonra, nihayet tatsız düşüncelerimi uzaklaştırmayı başardım ve dikkatimi çalışmalarıma odaklayabildim. Matematik benim için o kadar da zor değildi, çünkü yaz tatilinde konuların çoğunu çalışmıştım ve şimdi zamanımın bir kısmını dönemin ikinci yarısında Hyejin için bazı sınav notları yazarak geçirdim. Onu tekrar göreceğimden emin değildim ama bir yanım göreceğimi umuyordu. Hoş, samimi bir kıza benziyordu ve onunla arkadaş olmayı gerçekten isterdim. Onun gibi insanlarla anlaşmak benim için kolaydı- bahsettiğim; çalışkan, uysal, nazik. Güvenli. O, annemin eve getirdiğimi gördüğünde çok mutlu olacağı bir kızdı, Seulgi'nin hemen seveceği ve onu alışverişe ya da bir kafeye benim hakkımda dedikodu yapmak için davet edeceği türden bir kızdı. Bir gün muhtemelen çıkma teklif edeceğim türden bir kızdı.

Bir gün.

Günün geri kalan dersleri ağır ağır devam etti, teneffüs başladığında midem gurulduyordu. Kısa mola sırasında Soonyoung'u bulmakla uğraşmak yerine, bir sonraki sınıfıma erken gidip orada bir şeyler atıştırmayı seçmiştim. Yüzeyi çeşitli grafiti ve karamalarla kazınmış masalar düzgün bir şekilde sıralanmıştı, her masada yan yana iki kişi oturuyordu. Nihayet klimanın arka planda tembelce vızıldadığı sınıfta tek başıma otururken rahat bir nefes verdim.

Dersten önceki garip karşılaşmamızdan beri, Mingyu'yu hiçbir yerde görmemiş veya duymamıştım, muhtemelen dersi ekip sigara içtikten sonra kampüsü terk ettiği düşüncesiyle kaslarımın gevşediğini hissettim. Belki bu sabahki kızla ya da ekibinden başka bir kızla ayrılmıştı. Her iki durumda da, o burada değildi, bu yüzden mutluydum- o heriften kaçmak için omzumun üzerinden bakmak ya da köşe bucak kaçmak zorunda kalmamak güzeldi.

Bir paket bisküviyi yırtıp ağzıma birkaç tane atarak, bu sabah trende okuduğum kitabı açtım. Dirseğimi masaya, başımı açık avucuma yaslarken yüzümde küçük bir gülümseme vardı. Zaman ağır ağır akıyordu, odadaki tek gürültü benim dönen sayfalarım ve ara sıra bisküvimden çıkan çatırdama sesleriydi, kapının dışındaki yüksek sesli konuşmalar arka planda boğuk bir şekilde oynuyordu. Yirmi dakikalık teneffüsün ortasındayken, kapı aniden açıldı ve beni oturduğum yerde sıçrattı, parmaklarımdaki bisküvi masaya çarparak her yeri kırıntı yaptı.

Koyu kahve saçları arkaya dağılmış, birkaç saç teli gözlerinin üzerine dökülmüş Mingyu orada duruyordu. Çatık kaşlarının altındaki koyu gözleri, bana bakarken inanılmaz derecede parlaktı. Kapıyı arkasından kapatırken, kapının çerçevesi kullandığı küstah güçle sallandı. Uzun bacaklar kısa sürede sağımdaki sıranın yanında durmak için adım attığında ağzım açıldı.

'O sıraya oturmaya cüret etme.' diye zihinsel olarak uyardım, gözlerim Mingyu'nun bedeniyle yanımdaki sıra arasında gezinirken. 'Yapma, yapma, yapma, yapma - oh, kahretsin.' Mingyu, ağırlığını üzerine vermeden önce, ayaklarını yerde gıcırdatarak sıranın arkasını çekti. Bacaklarını masaya uzatmak için, oturuğu yerden sandalyeyi biraz daha geriye iterken hiçbir şey söylemedi. Mingyu bitkin bir şekilde iç çekip kollarını göğsünde çaprazlarken yutkundum, gömleğinin kıvırdığı kollarından, sol koluna dağılmış koyu renkli dövmeler ortaya çıktı. Kasları esnedikçe desen dalgalandı, boynu sert sırada rahat bir pozisyon bulmaya çalışırken yuvarlandı ve gözlerini kapattı.

"U-Um," diye başladım, ama Mingyu sadece homurdandı, bana solgun bir bakış atmak için tek gözünü açtı.

"Ne?" diye sordu, sesi kalın ve boğuktu, kaşlarını çatarak diliyle dudak halkasını çekti.

"Yok bir şey." diye kısaca yanıtladım, yalan ağzımda ekşi bi tat bıraktı. Aklımda bir sürü soru dönüyordu, ama kalın bir şekilde yutkunarak onları boğmaya çalıştım. Mingyu'nun her yeri işgal eden bacaklarına bakarken göğsüm sıkıştı. Sınıfın sessizliğinde, başı yavaşça göğsüne düşerken nefesinin yavaşlamaya başladığını duyabiliyordum, uyurken dudakları hafifçe aralıktı. Sabahın geç saatinde, her nefes aldığında uzun kirpiklerine çırpınan gölgeler düşürüyordu. Kitabımı sessizce kapattım, masadaki kırıntıları elimle fırçaladım ve Mingyu'nun yüzüne bir kez daha baktım; neden boş bir sınıfta, onca boş sıranın arasında benim yanımda oturduğunu ve bununla birlikte sadece uyuduğunu merak ettim. İfadesi yanında uyandığımda gördüğüm ifadeye o kadar benziyordu ki, bu düşünce titrek bir nefes vermeme neden oldu.

sheets―Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin