― ❛yirmi dokuzuncu bölüm❜

193 21 2
                                    

"Ah hayır, hayır, hayır, hayır, hayır." kafamda panikle tekrarladım. "Sikeyim!" 

Arkadaşlarına dönmeden önce, Mingyu'nun gözleri çatık haldeki kaşlarıyla beraber benimle ablam arasında gidip geldiğinde yutkundum. Kara kaşlarının eğimi, yüzünde belirgin bir soruyla bana döndüğünde daha da artmıştı. 

"Wonwoo?" Seulgi beni tekrar dürterek sordu. "Onları tanıyor musun?" 

"U-Um, onlar üst sınıfımdandı. Okulumdan. Sanırım. Ah, yani... onları pek tanımıyorum." demeyi başardım, istemesem de sesim titremişti. Ellerim önümde, parmaklarım ise birbirine kenetlenmiş haldeydi ve gergin bir şekilde birbirlerini sıkıyordu. 

"Hmph, muhtemelen onları tanımaman senin için çok iyi." diye mırıldandı, Mingyu'nun arkadaşlarından bazılarının ona attığı şehvet düşkünü bakışları görmezden gelerek. Biraz rahatsız olmaya başladığında, saçlarının bir kısmını omuzlarının önüne çekerek genellikle göstermekte sorun yaşamadığı göğüs dekoltesini kapatmıştı. Yine de eğilmedi ya da sinmedi, bunun yerine bazı adamların yaptığı ahlaksız yorumları görmezden gelmeye çalıştı.

Mingyu dışında sadece iki kişiyi, isim olarak, tanıyordum; bunlardan birisi, pazılarında beyninden çok daha fazla maddeye sahip olan Lee Seokmin. Biraz kaba olsa da, tüm grup içinde -Mingyu dahil- muhtemelen aralarında iletişim kurması en kolay kişi olduğu için onunla gerçek bir sorunum yoktu. Yüzünde aptal, tembel bir gülümseme her zaman vardı ve okuldaki birçok kişiden güçlü olmasına rağmen, bunu asla başkalarına zorbalık yapmak için kullanmamıştı- muhtemelen bunlarla uğraşamayacak kadar tembel olduğu için. 

Tanıdığım diğer kişi ise Kang Jiwoon. O kesinlikle benim gibi birinin uzak durmak isteyeceği biriydi. Daha önce tanıdığımı sandığım Mingyu'ya çok benziyordu, çapkın ve baş belasıydı ama Mingyu'nun olabileceğinden çok daha zalimdi. Yakışıklıydı, gözleri biraz fazla soğuktu ve aurası biraz fazla korkutucuydu. Aynı zamanda Mingyu'nun en iyi arkadaşıydı... ve sanırım halâ öyle. 

Yinede Mingyu'nun onun yanında durmasından hoşlanmadım. 

Tanıdığım Mingyu, Jiwoon gibi birinin yanında dururacak bir insan gibi değildi. Şaşırtıcı derecede nazik ve kibar, bazen alaycı ve açık sözlü olsa da, Jiwoon'un yanında pek de öyle görünmüyordu. Onun gerçekte kim olduğunu hatırlamayalı uzun zaman olmuştu ve karşımda duranın yol boyunca konuştuğum, havuz deposunda sarıldığım, bana yemek pişiren ve gece geç saatlere kadar benimle telefonda konuşmaya devam eden Mingyu olmadığını fark etmem uzun zamanımı almadı. Karşımda sevmediğim, korktuğum Mingyu vardı. Ve arkadaşı şu anda bir kenarı yukarı kıvrılmış ince dudaklarıyla ablama doğru yürüyordu.

Seulgi bunu farkettiğinde bana bir bakış attı ve gözlerini devirdi. Jiwoon onun tiksinti ifadesini fark edemeyecek kadar göğüslerine bakmakla meşguldü ve ona doğru yürümeyi ancak dibine kadar girdiğinde durdurdu, parfümünün ekşi kokusu midemi bulandırmıştı. Sonunda, Seulgi'nin hoşnutsuzluğu açığa çıkmış yüzüne bakarken beyaz dişlerini göstererek gülümsedi. 

"Sıkılmış gibisin." dedi, ardından bana soğuk bir gülümsemeyle bakarak. "Erkek arkadaşını burada bırakıp bizimle gelmek ister misin? Sana kesinlikle iyi vakit geçirteceğim." 

Seulgi bana doğru bir adım atarken yüzünü buruşturduğunu gördüm, muhtemelen parfümün kokusunu o da almıştı. "İyiyim, teşekkürler." dedi sakince, Jiwoon'a tepkisizce bakarak. 

"Böyle yapma bebeğim." diye kıs kıs güldü, Seulgi'nin ince bileğini tutmak için uzanarak kolunu biraz çekiştirmişti. "Şu küçük veleti geride bırak, senin gibi birini asla tatmin edemez." 

sheets―Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin