― ❛beşinci bölüm❜

314 38 11
                                    

Daha öğle yemeği zili çalmadan Mingyu çoktan sınıftan çıkmıştı ve deneyimizin planlarını masanın üzerine serilmiş halde bıraktı. İç çekerek tüm gevşek sayfaları bir araya getirdim ve klasörüme doldurdum. Üzerlerindeki karalamaların çoğu benim akıcı el yazımdı, ancak birkaçında Mingyu'nun rastgele karalanmış gibi gözüken el yazısı sayfaları doldurmuştu. El yazısı kaba ve keskindi, eli hareket ettikçe kalem kabaca kağıda batıyordu. Düşünme aşamasının çoğunu ben üstlenmiştim, ama Mingyu deniyormuş gibi görünmek için birkaç kısa fikirle geldiğinde, en azından çaba sarf ettiğine şükrederek onları kabul ettim. Soojin'in tüm bu süre boyunca telefonuyla ilgileneceğinden adım kadar emindim, çalışıyormuş gibi davranma zahmetine bile girmezdi.

İstediğim notları aldığım sürece iyiydim.

Odadan çıkarken Bayan Jung'a teşekkür ettim, kadın elini sallarken notlarından başını kaldırmadı ve çabucak dolabıma gittim, Soonyoung çoktan oradaydı ve sabırsızlıkla beni bekliyordu.

Dolabımı açarken koluma yumruk attı, "Kusura bakma, kıymetli vaktini çalıyorum." diye şikayet etti, kitaplarımı dolabıma koyarken parmak boğumları beni korkutuyordu. Çantamı çıkarttıktan sonra Soonyoung direkt beni kolumdan tutarak günlük stoklar tükenmeden önce yiyecek bir şeyler almaya çalışan insanlarla dolu kantine koşmaya başladı, ardından tökezleyerek yolumu bulmaya çalışıyordum. "Ama o kadar uzun sürdün ki muhtemelen hiçbir şey kalmadı!"

"Kapa çeneni." dedim, Soonyoung ile benim kavgaya girdiğimiz zamanki halinden daha da yoğunlaşan kalabalığı delip geçmeye çalışırken kaşlarımı çattım. İnsan kalabalığında anlık boşluklara sızarak, bir şekilde tezgaha ulaşmayı başarmıştım, öğle yemeği görevlileri bana saç filelerinin altından yorgun bakışlar attılar.

"Ne istiyorsun?" diye sordu içlerinden biri, ben bir kutu pirinç ve köriyi işaret ederken hafifçe esnedi, sonunda kalabalığın arasından sıyrılmadan önce parayı eline verdim. Kantinin kenarlarından çekilip kalan kalabalığın üzerinden arkadaşımı görmeye çalıştım, yalnızca saçlarını gördüm ve halâ tezgaha ulaşmaya çabalıyordu.

"Hey, Wonwoo!" kalabalığı bölen bir ses, etrafıma bakmama neden oldu, sesin nereden geldiği konusunda kafam karıştı. Arkamdan bir kahkaha yükseldi ve ardından omzumda bir dokunuş hissettim. Döndüğümde, Hyejin'in bana ulaştığını gördüğümde şaşkın yüzüm anında aydınlandı. Saç stilini bu sabahtan beri değiştirmişti, örgüsü artık kafatasının dibinde topuz olmuştu, beyaz kurdele hala sıkıca sarılıydı. Elinde kahverengi bir kese kağıdı tutuyordu ve kolunun altına bir su şişesi sıkıştırmıştı, yanıma geçip kalabalığın içine baktı. Yemek tepsisini yeni doğmuş çocuğuymuş gibi başının üstüne kaldıran Soonyoung'un muzaffer bir şekilde çığlık attığını görünce tek kaşını kaldırdı.

Hyejin omuz silkerek gülerken, "Okulumuzun kaplan tigger'ın canlı aksiyon prodüksiyonunu yaptığını bilmiyordum." dedi winnie the pooh çizgi filmine atıf yaparak.

"O adamı tanımıyorum, eğer merak ediyorsan." dedim, Hyejin gülerken burnu sevimli bir şekilde kırışıyordu. Soonyoung'un omzuma asıldığını hissettiğimde yalanımın ortaya çıkmasıyla iç çektim.

"Evet, onu kesinlikle tanımıyorsun." dedi, Soonyoung yüzünde sıcak bir gülümsemeyle Hyejin'e dönmeden önce bana bir bakış attı. "Wonwoo ile konuştuğun için teşekkür ederim, kızlarla hiç konuşmadığı için diğer takım için oynamaya başlayacağını düşünmeye başlamıştım." dedi, sahte bir hıçkırıkla. Hyejin, ben donup kalırken zarifçe elinin arkasından kıkırdadı. Mingyu'nun etrafımdaki dövmeli kolunun görüntüleri hiç vakit kaybetmeden aklıma gelmeye başladı. Başımı sallayarak arkadaşımın kolunun altından çıktım ve Hyejin'e dönmeden önce onu yandan dürttüm.

sheets―Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin