Hoseok saldıktan sonra koşarak Jungwon'un sınıfına ilerledim. Dersin başlamasına henüz vardı. Kapıyı tıklatma gereği bile duymadan hızlıca açtım.
"Jungwon-"
"ULAN EN TAŞŞAKLI KAPTAN! SENİN ALLAHINA KURBAN BE!" Beomgyu arkamdan fırlayıp içeriye benden önce girdi ve Sunoo'nun yanında oturan Jungwon'u kolunun altına alıp saçlarını karıştırmaya başladı. Nereden çıktığını bile anlamamıştım. "Anlat ulan!" diye devam etti. "Nasıl yaptın anlat ulan!" Sonra aklına başka bir şey gelmiş olmalıydı ki "Dur." diye mırıldandı. "Dur önce ne yaptılar tepenin tasını attırdılar önce onu anlat." Bir anda suspus olup Jungwon'un arkasındaki sıraya oturdu ve bana da gelmem için işaret etti.
"Final maçına gidemememiz için otobüsün lastiklerini patlattılar." diyerek açıkladı. "Akıllarına Hoseok'un iki otobüs çağırdığı gelmemiş maalesef ki."
"Harbi Piçhua ya." Hyungwon, Sunoo'nun dediğiyle kahkahasını bastıramamıştı.
"Bi dakika, dün sabah bahçeye çektikleri otobüs mü?"
"Evet. O önce geldi diğeri bu sabaha kaldı."
"Neyse işte bizim kaptan da dedi ki biz bunları anasını sikeriz, kalan sekiz mutant kabul ettik peşine takıldık ortaya böyle efsane bir manzara çıktı." Mingi yaptıklarını gururla anlatırken camdan basketbol sahasını işaret ediyordu. "Bir daha bok çalışırlar maçlara. Pişman değilim."
Bakışlarım Jungwon'a döndüğünde "Potaları kırma görevini ona verdim diye bu havalar." dedi. "Yoksa böyle kaf dağına ermiş gibi gezemez."
Piçhua durup durup bir şeyler yapmaktan vazgeçmeyecek gibi.
Sinirle nefesimi verip Jungwon'un yanına oturmam için kalkan Sunoo'a baktım. "Sende işin içindesin helal!"
"Bu daha hiç bir şey. Aklımızda hain planlar var tek bir hatası yeter." Niki kapıya yaslanmış, Sunoo'nun dediğiyle tezat düşen tatlı gülümsemesini seyrediyordu. Jungwon'un yanına oturdum. "Bana neden haber vermedin?"
"Bilmem." Omuz silkti. "Eve gittiğimde karar vermiştim zaten. Planlı değildi."
"Ha diğerleri organize olacak yani?"
"Tabii." Arabada yaptığı gibi bacaklarını kendine doğru çekti. Bu minicik şeyin koca sahayı ne hale getirdiğine bir ara bakmalıydım. "Söz bir sonrakinde söyleyeceğim." Ona sanki dünyada başka güzel yokmuş gibi bakarken Beomgyu keder dolu ve abartılı bir nefes alıp küçük çaplı romantizmimin içine etmişti.
"Gözlerim yaşardı. Karı koca terör estiriyorlar." Ve duvar tarafı en arkada oturan Taehyun'a ithafen "Nasip olmaz ki bize!" diye bağırdı. Onlar kendi hallerinde konuşurken Jungwon bana doğru eğilmiş bir şeyler fısıldıyordu.
"Ama o sinirle hesaplayamadığım bir şey var, Yoongi direkt suçu size atmış özür dilerim-"
"Ya bırak!" diye fısıldadım onun gibi ama sahte bir sinir eklerken. "Parti kursan oy verecek durumdayım gelmiş şunu bunu hesaplayamadım diyorsun! Senin hesaplayamadığın şeyi seveyim." Kıkırdayıp geriye yaslandı.
Abi yok, ben inanmıyorum sahayı delik deşik edebileceğine.
"Ben gidip sahaya bakacağım gelecek var mı?" Beomgyu geldiğimizden beri meraktan kendi kendini yemişti sonunda gidip bakacaktı. Dediğiyle, Mingi hemen öne atıldı.
"Ben bir kez daha bakmazsam ölürüm." Yan yana sınıftan çıkarlarken Beomgyu, Mingi'nin yanında yok gibi görünüyordu.
"Bizim öyle bir şey yapmamız lazım ki," diyerek konuşmaya başladı Sunghoon. "hem böyle son noktayı koyacağız hem de bize bir daha bulaşamayacaklar." Otomatik olarak tüm gözler Jungwon'a döndüğünde "Ben bulamam!" dedi. "Dün yaptığım bir anlık sinirleydi. Planlı şeyler Sunoo'dan sorulur."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
99 Numara [Jaywon]
FanfictionJay, beyzbol oynamaya yeniden başladığında diğer takımın kaptanına aşık olacağını bilmiyordu.