Evime gidip hızlı bir duş aldığımda kendimi koltuğa attım ve Twitter'a girdim. Twitter beni çok eğlendiriyordu, özellikle maçlardan sonra çok komik şeyler yazıyorlardı.
Anasayfama düşen Barış Alper'in video ve fotoğraflarıyla göz devirdim. Her yerde karşıma çıkacaktı yani illa. Salak şey. Son zamanlarda olanlar beni çok yormuştu.
Sayfayı her yenilediğimde karşıma takımın kutlama videoları çıkıyordu. Orada olmayı çok isterdim fakat gururum daha ağır basmıştı. Hiçbir videoda Barış Alper'in olmaması dikkatimi çekti. Umarım Kerem onu öldürüp Florya'nın bahçesine gömmüştür diye iç geçirdim fakat sonrasında tövbe ettim. Dua yerine geçmezdi umarım.
Kendi kendime göz devirip telefonu kapattım ve sol yanıma bıraktım. Uyumak iyi gelecekti, evet uyumalıydım. Bugün fazlasıyla yorulmuştum ve maçta sarf ettiğim efordan dolayı boğazım acıyordu. Mert Hakan'ın imaları da beni oldukça germişti. Bu olayın gün yüzüne çıkmasını istemiyordum çünkü bizimkiler anlatmadığım için bana kızacaktı. Ve Mert Hakan'dan bahsediyoruz.
Galatasaray'ın ezeli rakibi olan Fenerbahçe'nin komutanı, orta sahası Mert Hakan Yandaş. Böyle düşününce gözüm korkmuştu açıkçası. Bizim takımın ondan haz etmediğini biliyordum.
Tam yatak odama gitmek için ayağı kalkmıştım ki çalan zille duraksadım. Duvardaki saate göz attığımda saatin gece yarısını geçtiğini fark ettim. Bu saatte çalan kapı tırsmama sebep olmuştu. Bir kez daha çalınca yavaş adımlarla kapıya ilerleyip delikten baktım.
O an, asla kıvırcık çakma sarı saçları görmeyi beklemiyordum. Barış Alper Yılmaz kapımın önünde zile ısrarla basıyordu. Bir kez daha zile davrandığında kapıyı açtım, yüzüme sahte bir bıkkınlık ekleyerek. Biraz tiyatrodan zarar gelmezdi bence.
Gözleri gözlerimle buluştuğunda hafifçe gülümseyecek gibi oldu ama yapmadı. Kaşlarımı çatarak elimi belime koydum. "Tüm takım kutlamadayken senin neden kapımda olduğunu sorabilir miyim Barış Alper?"
Hafifçe sırıtıp bir adım attığında istemsizce kapıyı açıp içeri girmesini sağladım. Kapıyı örtüp arkasından sert adımlarla salona girdim. "Evet?" dedim sertçe. Sessiz kalmasına sinir olmuştum.
"Sen niye yoksun?" dedi bana doğru dönerek. "Başım ağrıyor, çok bunaldım eve geldim." dedim kestirip atarak. "Ama sen, maçın adamıydın. Orada olman gerekiyordu." Hala niye onu düşünüyorsam, diye iç geçirdim. Aptaldım birazcık.
Dilini dudakları üzerinde gezdirerek bana doğru birkaç adım attı. "O andavalın olayı ne?" Andaval derken? Kimden bahsediyordu?
Yüz ifadesi çok gergindi, doğal olarak ben de gerilmiştim. Boğazımı temizledim. "Kimden bahsediyorsun?"
"Mert Hakan!" diye bağırdı. Bağırmamıştı abartıyordum, sesinin tınısı birkaç ton yükseldi sadece. Ama şu an Barış Alper'e kızgın olduğum için yaptığı her şey gözüme daha çok batıyordu. Aptal çakma sarışın.
Göz devirerek kollarımı göğsümde birleştirdim. "Sana orada da söyledim Barış, olayı falan yok! Sadece babamın milli takımı çalıştırdığı zamandan tanışıyoruz. Bu! Lütfen saçma sapan davranışlarını bir kenarı bırak ve takımın yanına git."
Derin bir nefes alarak bana doğru adımladı, merakla ne yapacağını bekliyordum. Dibime girdiğinde sırtım soğuk duvara değiyordu. Hafifçe beni süzdü, ela gözleri gözlerimden önce dudaklarıma, sonra çeneme, sonra yanaklarıma kaydı. En son tekrar gözlerimde durduğunda nefesim kesilmiş gibi hissediyordum. Beyza, kendine gel, dedim kendi kendime. Yutkundu, dudaklarını araladı. Bir şey diyecek gibi oldu fakat sustu. Yakınlığımız nefesimi tutmama sebep olmuştu.
Gözlerimi birkaç defa kırpıştırdım. Yüzüme düşen kahverengi saç tutamını yavaşça parmağına dolayarak kulağımın arkasına sıkıştırdı. Kalbim öyle çarpıyordu ki bir anlığına göğüs kafesimi delip oradan çıkacağını düşündüm.
"Beyza..." dedi kısık, boğuk sesiyle. Yakınlığımızdan dolayı yüzüme çarpan nefesi ile istemsizce gözlerimi kapattım. Eğer bu mesafede durmaya devam ederse hiç iyi şeyler yaşanmayacaktı.
"Efendim?" dedim, aynı ses tonuyla. İç çekti, yutkunduğunu hareket eden adem elmasından anlamıştım. Gözlerimi, elalarına çıkararak orada kilitledim. Bakışları çok yoğundu. Bu, tüm vücudumu elektrik akımına kapılmış gibi hissettirmişti.
Az önce saçıma doladığı eli çenemi kavradığında istemsizce dudaklarım aralandı. Baş parmağı, tüy gibi alt dudağımı okşarken içim titredi adeta. Boynundan burnuma dolan erkeksi kokusu ile büyülenmiş gibi hissediyordum.
Yüzünü yüzüme yaklaştırdı yavaşça. Nefes alıp verişini duyabiliyordum. Kırmızı, sıcak dudakları yanağımda buluştuğunda, düşecek gibi hissettim. Refleksle sağ elim, kolunu bulduğunda o da sol eliyle belimi kavramıştı.
Çıplak belimde hissettiğim sıcak eli ile titrek bir nefes aldım. Yanağımı öptüğünde geri çekilmedi, dudakları hala tenimle temas ediyordu. Tüm vücudumun cayır cayır yandığını hissettim. Yanaklarım çoktan alev almıştı bile.
Dudakları daha sonra, biraz daha aşağı indi ve dudaklarım ile yanağımın ortasını buldu. Oraya da küçük bir öpücük bıraktı. Tenimle oynadığı oyun aklımı başımdan alıyordu. Tüm bunları yapıp, bana kardeşim diyemezdi. Artık dedirtmezdim.
Daha sonra çeneme değdirdi kırmızı dudaklarını. Çenemden de öpüp biraz geri çekildiğinde gözlerimi açacak cesareti bulamıyordum. Tuttuğu belimi yavaşça okşadı.
Tüm bunları, istediği için yapıyordu. İçinden geldiği için. Emindim. Nasıl bir tepki vermem gerektiğini bilmiyordum. İstiyor muydum, emin değildim ama istemiyorum desem de yalan olurdu. Barış Alper'in bende bıraktığı etki öyle gelip geçici cinsten değildi.
Boğazını temizleyip biraz daha geri çekildi. Benden bir tepki bekliyor olmalıydı fakat tepki veremeyecek kadar büyülenmiştim. Dilim tutulmuş gibi hissediyordum.
Yutkunarak gözlerimi araladığımda kahverengi gözlerimin tam içine bakan elalarla karşılaştım. Madem o istediğini yapıyordu, ben de yapacaktım.
Sağ elim kolundan yavaşça ensesine doğru çıktığında hafifçe şaşırsa da toparladı. Ensesinden kendime doğru çektim yavaşça.
"Pişman olacağın bir şey yapma." Dişlerimi sıktım istemsizce, o an kafama dank etti bazı şeyler.
Barış Alper, sevgilisinden ayrılmıştı. Duygusal boşluktaydı. Elimi ensesinden çektim. Sağ kolum boşluğa düşerken arkamdaki duvarın izin verdiği kadarıyla kafamı geri çektim. Uzaklaşmak istediğimi anlamış olacak ki aramıza mesafe koydu.
"Evet, şu an seni öpsem fazlasıyla pişman olurdum Barış Alper."
Kaşları şaşkınlıkla havalanırken ne düşündüğünü merak ettim. Ne istiyordu benden? Hayır, onun yarabandı olmayacaktım.
Kafamı sağa sola sallayıp kolları arasından kurtulduğumda Barış Alper afallamış bir şekilde beni izliyordu. "Şimdi..." dedim kendimi toparlayıp derin bir nefes alarak. "Arkadaşlarının yanına git, lütfen."
Lafımı ikiletmeden kafasını sallayıp evi terk ederken nasıl hissedeceğimi bilmiyordum. Dalgalı saçlarımdan geçirdim elimi, çıkmazdaydım sanki. Sağ gözümden aşağı doğru süzülen bir yaş ile kendime geldim. Çok kötü hissediyordum.
Her ne kadar kabul edemesem de Barış Alper'in yeri bende çok farklıydı fakat abi-kardeş olarak değildi. Ama ben, kendimi kullandırtmayacak; onun yara bandı olmayacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sarışın | barış alper yılmaz.
Ficção AdolescenteTAMAMLANDI beyza buruk, barış alper yılmaz ile olan ilişkisini çözemiyordu.