9

8.7K 321 29
                                    

O olayın üstünden iki hafta geçmişti. Artık antrenmanlara sık sık gitmiyordum, hatta babam sürekli arayıp beni soruyordu fakat sınava çalıştığımı söyleyip geçiştiriyordum.

Geçen sene kazanamadığım üniversite sınavına bu sene tekrar girecektim. Hukuk okumak istiyordum, geçen sene de kıl payı kaçırmıştım.

Bu sebeple bayağıdır boşladığım çalışma rutinime geri dönmeliydim. Zaten bu iki hafta içinde de diğerleriyle çok konuşamamıştım. Barış Alperle ise hiç. Onu her gördüğümde kaçıyordum, o da beni kovalıyordu adeta fakat istemiyordum. Ne onu görmek, ne de tek kelime konuşmak...

İçime düşen sıkıntıyı yok saymaya çalışarak dalgalı saçlarımı topuz yaptım ve masanın başına oturdum. Birkaç test paragraf çözdüğümde oldukça yorgun hissetmemle yüzümü buruşturdum. Hamlamışım.

Geçen seneden konuları bildiğim için sadece test çözmem yetiyordu, bu yüzden biraz da matematik çözdüm. Mezuna kalmanın en büyük avantajı buydu.

Kaç saat boyunca o masada oturup soru çözdüğümü hesaplayamamıştım fakat ağrıyan boynumdan dolayı birkaç saati devirdiğimi anlamam zor olmadı. Acıyla gözlerimi yumup boynumu birkaç hareketle açtığımda masadan kalkıp ayaklarımı sürüye sürüye salona gidip koltuğa yayıldım.

Bizim çocuklar antrenmandaydılar. Kadıköydeki galibiyetten sonra babam iyice hırslanmış ve yoğun bir antrenman programına sokmuştu onları. Rehavetten nefret eden bir babam vardı sonuçta.

Çalan telefonum ile odağımı oraya yönlendirince Berkan'ın aradığını gördüm. Muhtemelen antrenmana çağıracaktı fakat bugün Barış Alper'i görmeye tahammülüm yoktu.

"Alo?" diyerek açtım telefonu. Sesimden bıkkın olduğum anlaşılıyor olmalı ki Berkan'ın memnuniyetsiz sesi duyuldu.

"Ne o kız? Görüşmeyeli nefret mi etmeye başladın benden? Hadi Kerem'in telefonunu böyle açsan anlarım..." Gelen şaplak sesi ile sustu.

"Ne diyorsun lan it? Ben sana benim adımı ağzına alma demedim mi?"

Kıkırdadım istemsizce. "Noldu, niye aradın Beko?"

"Aaa ayıp oluyor ama canım kankacım" Göz devirdim ve tahammülsüzce konuştum. "Kısa kes Berkan ne istiyorsun?"

"Acıktım." dedi masum sesiyle. "Ee?" dedim oldukça boş bir ses tonuyla.

"Ee'si şu..."

"Beyza, Berkan acıkmış ve canı senin makarnandan çekmiş. Şu an yoldayız, sana doğru geliyoruz. Makarna suyunu koy kankacım. Görüşürüz."

Kerem'in artardına dediklerinden sonra yüzüme kapanmıştı telefon. Hayretle telefonu kulağımdan çekerken tekrardan göz devirdim ve ayağı kalktım. "Kendim yemek yapmaya üşeniyorum demiyor da canım makarnandan çekti diyor!"

Söylene söylene mutfağa girip makarna suyu koyduğum an zil çalmıştı. Hiç haber vermenize gerek yokmuş Beko, niye zahmet ettin ki?

Kapıya gidip açtığımda sadece Kerem ve Berkan'ı görmemle içim rahatlamıştı. Gerçi, o günden sonra Barış Alper'i burada görmek tamamen imkansızlaşmıştı. Tabir-i caizse evden kovmuştum.

"Iyy!" dedi Berkan yerdeki pembe, tek çoraba bir tekme sallayıp havada uçmasını sağlarken. Kerem ise arkasından, yüzünü buruşturmuş bir halde ilerledi salona. "Kızım, kaç gündür toplamıyorsun sen bu evi?"

Parmağının ucuyla tuttuğu tişörtü bana fırlattığında havada yakaladım ve elimi belime yerleştirdim.

Kerem ayakta dikilirken Berkan koltuğun ucuna yeni gelin gibi oturmuş, bacaklarını birleştirip ellerini bacaklarının arasına almıştı.

sarışın | barış alper yılmaz. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin