İyi okumalarrr😚
Attillayla mağazadan çıktığımızda magazinle karşılaşmayı beklemiyordum.
Bütün muhabirler bizim mağzadan çıkmamızla önümüzü keserken Atilla "siktir." Demişti kısıkça.
Normalde olsa korumalar, muhabirleri hemen uzaklaştırırdı fakat bugün evden mağazaya geçtiğimiz için korumalar yanımızda yoktu. Attila mağazanın önündeki korumalara "Mehmet'i ara iki araba göndersinler!" Diye seslenirken kapıdaki adam hızlıca içeri girmişti.
Her ne kadar mağazadaki korumalar bizi korumaya çalışsa da başarısız oluyordu. Çünkü muhabirlerin sayısı yaklaşık yirmi taneydi ve ben artık nefes alamamaya başlamıştım. Atilla elimi sıkıca tuttuğunda ona baktım.
"İyi misin?" Dediğinde küçük bir baş sallaması ile onu yanıtlarken Atilla "arkadaşlar kaçmıyoruz, lütfen sakin olur musunuz? Ne soracaksanız sorun hemen." Diye bağırdığında ortalık biraz daha yatışmıştı.
Çoğu muhabir bize, ya gündelik hayattan soru sormuştu ya da işlerimiz ve planlarımızla ilgili.
Yavaş yavaş azalan muhabirlerle derin bir nefes aldığımda karşımıza bir muhabir daha geldi. Ne sormasını beklerken "ablanızın evleneceği adamla evlenmekten utanmıyor musunuz?" Sorusunu sormasını beklememiştim.
Önce yüzümdeki gülüş soldu, sonra kaşlarım çatıldı. "Anlayamadım?" Dediğimde bana gayet ciddi bir şekilde "geçtığimiz günlerde ablanız, Atilla bey ile bir ilişki içerisindeydi ve herkes bunu biliyordu. Fakat ablanızın vefatı üzerine olayın üstünden çok geçmeden siz Atilla bey ile evlenme kararı aldınız. Halk soruyor 'nasıl bunu yapabildi?' Diye." Dediğinde yutkunamadım.
Ne kadar kolaydı insanları yargılamak değil mi? Ne kadar kolaydı bilip bilmeden konuşmak...
Küçükken ablamı canımdan çok severdim, bunu lafın gelişi söylemiyordum elbette. O benim için çok kıymetli biriydi.
Fakat o, beni hiçbir zaman sevmezdi. Hep iterdi, düşmeme sebep olurdu. Onun yüzünden yaralanır saatlerce ağlardım. Hatta onun yüzünden hiç arkadaşım dahi olmamıştı. Herkese gidip benim hakkımda yalan yanlış şeyler söyler herkesi bana karşı doldururdu.
Günlerden bir gün ben henüz on beş yaşındayken kavga etmiştik. Canıma tak etmişti artık bana yaptıkları. Onun yüzünden yalnızdım ve onun yüzünden kendimi berbat hissediyordum. Ona bağırdım, hakaret ettim ve her şeyin suçlusunun o olduğunu söylemiştim.
Bana sadece "daha yeni başlıyorum." Demişti. Ve ben daha hiçbir şeyi anlamadan kendini merdivenlerden aşağı bırakmıştı.
Ve ben o günden sonra ailemi dahi kaybetmiştim. Çünkü o, "beni Bulut itti anne. Yapma dedim ama dinlemedi!" Demişti.
Ve evet, işin garip tarafı tüm ailem ona inanmıştı.
Dışarıdan gelen bütün sesler kulağıma bir uğultu olarak gelirken gözlerim kararmaya başlamıştı. Bedenim yavaş yavaş kendisini taşıyamazken belimde güçlü bir kol hissetmiştim. Atilla bana bir şeyler söylüyordu fakat anlamıyordum.
Gözlerim tamamen karardığında havalandığımı hissettim. Ve gerisi koca bir karanlıktı.
_____________
Gözlerimi açtığımda gördüğüm beyaz tavanla kaşlarımı çatmıştım. Gözlerimle odayı taradığımda hemen yan tarafımda oturan Ege "Bulutum!" Diye bağırmıştı. Onun yüksek sesiyle yüzümü buruştururken odaya giren Atilla ile gözlerim onu bulmuştu.
"Bulut, iyi misin?" Diye sorduğunda kafamı sallamıştım. Yanıma ,yatağın boş kalan kısmına, oturduğunda ona "noldu?" Demiştim.
"Tansiyonun düşmüş bir anda. O yüzden bayılmışsın." Demişti.
Başımı sallarken içeri Atilla'nın koruması girdi.
"Abi doktoru çağırdık gelir şimdi." Dediğinde Atilla yataktan kalktı ve Ege'nin yanındaki koltuğa oturdu. Bakışlarım tekrar Ege'ye kayarken dolu dolu gözleri ile karşı karşıya gelmeyi beklemiyordum. Ona tam neden ağladığını soracağım esnada doktorun gelmesi ile susmak zorunda kalmıştım.
"Merhaba, Bulut bey. Aldığımız kan tahliline göre herhangi bir sağlık sorununuz yok. Muhtemelen tansiyonu uzun düşme sebebi: sinir, üzüntü veya stres. Birazdan hemşire gelip serumu çıkartacaktır. Geçmiş olsun efendim." Demişti.
Odadan vakit kaybetmeden çıktığında Ege'ye döndüm "niye ağlıyorsun?" Dediğimde bu sefer iki gözü iki çeşme olmuştu.
"Kanka sen hiç merak etme, ağzına sıçacağım o karının. Bana haber verdiklerinde nasıl buraya geldiğimi bilmiyorum." Dediğinde güldüm.
"Boşver Egem ilk defa duymuyorum ki. O an aklıma eskiler geldi sadece. O yüzden bayıldım galiba." Demiştim.
Gerçekten de öyleydi, ilk defa duymuyordum bu lafı "takas." Geleneğini bilmeyen bir çok insan vardı ve haliyle "neden?" Diye soruyorlardı. Alışmıştım bu sorulara artık.
"Ne demek ilk değil?" Diye konuya giren Atilla ile ikimizde ona döndük. "Sana daha önce de mi ablanı sordular?" Dediğinde başımı salladım. "Sen ne cevap verdin peki?" Dediğinde güldüm. "Hiçbir cevap veremedim." Dedim.
O an gözlerinden geçen duyguyu anlayamamıştım işte.
Sanki bir şey demek istiyor ama diyemiyor. Üzülüyor ama bir şey yapamıyordu.
Hemşire gelip serumu çıkarttığında yavaşça yataktan kalkmıştım. Tam o esnada başım yine döndüğünde yavaşça yatağa geri oturdum.
Atilla "bu böyle olmaz." Deyip bir kolunu boynumun altından öteki kolunu da bacaklarımın altından geçirdiğinde gözlerimi büyüttüm.
Ege, gözyaşlarını silip sinsice bana baktığında istemsizce bende gülmüştüm.
Dışarı çıktığımızda çoğu kişi bize şaşkınlıkla bakarken Atilla bunu umursamadan beni taşımaya devam etmişti.
Utandığım için başımı boynuna saklarken korumalar yardımı ile kolayca arabaya binmiştik.
Arabaya bindiğimizde Atilla, kendi evini söylediğinde "neden size gidiyoruz?" Demiştim. Atilla, "iki gün sonra düğün olduğu için birkaç şey konuşulacak sizinkiler de bize gelmiş. Normalde biz size gelecektik ama babangil gelince konuşalım demişler." Dedi.
Kafamı ağır ağır sallayıp geriye yaşadığımda derin bir nefes almıştım.
Bu yorgunluğun üstüne bir de bizimkileri çekecek olmak hiç hoşuma gitmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TAKAS | GAY
FantasyYıllardır süren geleneğimiz takas, değiştirmek demekti basitçe. Ölen gelini, kardeşiyle değiştirmek. Ben Bulut Akça; sevgili ablam Özlem Akça'nın, evleneceği gün öldürülmesi sonucunda onun yerine Atilla Kara ile evlendirilmiştim.