Sera, pahalı bir restoranda karşısında müstakbel nişanlısı ile büyük bir balığı yemeye çabalıyordu. Jae Hyun'un karşısında böyle bir şey söylemek onu neden rahatsız etmişti bilmiyordu ama nişanlı olduğunu öğrenmek onu kendinden uzak tutar diye bir anda söylediği sözler boğazına bir yumru gibi oturmuştu. Ne içtiği şarap ne de yediği balık o yumruyu aşağıya indirebilmişti. Kız bıçağı ile balığına dalmışken müstakbel nişanlısının sesi çok uzaklardan gelip kulağına çalınmıştı.
"Bu nişan olayı da nereden çıktı?"
"Bir yerden çıkmadı. Bu zaten konuşulan bir olaydı. Ne zamandan beriydi ah doğru doğduğumuzdan beri"
Kız ağzına bir lokma daha balık atıp da çocuğun yüzüne bakmadan çiğnerken karısındaki adam elini sertçe masaya vurup tıklatarak "Yemek yemeyi bırakıp dikkatini bana verir misin artık?! Seninle iki cihan bir araya gelse evlenmem" demişti sinirden kıpkırmızı olan bir suratla. Sera karşısındaki adamın çocukluğunda da ona sinirlendiğinde bu ifadeyi takındığını hayal meyal hatırladı. Yoon Jae hiç değişmemişti çocukluklarından bu yana. O her zaman parlak güneş gibi sıcacık bir çocuk olmuştu Sera ise onun tam tersine buz gibi bir geceye dönüşmüştü zamanla. Ağzını bir peçeteye silerek kadehine uzanırken "Büyük konuşmak senin en en büyük problemin" diyerek onu kışkırtmıştı. Bu düğüne engel olabilecek bir insan varsa bu kesinlikle Yoon Jae'ydi ve onu kışkırtmak bu süreci hızlandırabilirdi. İşe yaramaya başlamıştı bile. Karşısındaki genç adam o şarabını yudumlarken yumruklarını sıkıp dişleri arasında "Hemen bu işe bir son vereceksin" diye hırlamıştı.
"Nedenmiş o? Gayet karlı bir anlaşma"
Adam sonunda kendi sıkmaktan vazgeçerek parmağını kıza doğrultup tehditkar bir şekilde sallayarak "Tam olarak da bu yüzden işte! Evliliğe bir iş anlaşması gibi bakan bir kadınla evlenmek istemiyorum" diye söylenmişti normalden biraz daha yüksek çıkan bir sesle. Sera sonunda eğlenmeye başlamıştı. Çocukluğunda da en sevdiği aktivite Yoon Jae'yi sinirlendirmekti.
"Bu senin problemin neden ben çözüyorum?"
"Seni sevmiyorum ya sevmiyorum! Bundan daha büyük problemin mi var! Seni sevmeyen bir adamla mı evleneceksin?"
"Benim için sorun değil"
"Yahu yirmi beş yaşına geldin sevdiğin biri yok mu?"
"Sevgi mi o ne? Yeniliyor mu?"
"Peki kabul sen bir robotsun. Peki ben?Benim sevdiğim biri olmaz mı sence?"
"Sorun değil biz evlendikten sonra onunla yaşayabilirsin ama çocuk sahibi olmadan önce bana haber verin. Avukatlarımın, çocuğun sadece senin mal varlığından yararlanması için bir anlaşma hazırlamasını sağlayabilirim ve aile kütüğüne kaydettirdiğinde bunun duyulmamasını sağlarım"
Karşısındaki adam bir süre ağzı açık bir heykel gibi kıza bakarken Sera tabağından bir lokma daha ağzına atıp çiğnerken ağzını kapatıp kafasını sallayan genç adam "Ciddi misin sen?" diye sormuştu sanki kızın daha önce şaka yaptığına tanık olmuş gibi.
"Oldukça"
"Hiç mi kıskanmayacaksın yani?"
"Neden kıskanayım? Arkamdan iş çevirmen daha mı iyi? Bana söylediğin sürece her şeyi yapabilirsin ama bizim de bir çocuğumuz olmalı"
Çocuk bir anda ona bir hayvandan çocuk yapmasını söylemişler gibi dehşetle kıza bakıp iki elini de havaya kaldırıp büyük bir çarpı yaparken bir yandan da hızlı hızlı "Sana elimi bile sürmem" diye haykırmıştı. Kız tabağını öne doğru itip kadehine biraz daha şarap doldururken "Buna mecbur değilsin. Laboratuvar ortamında da yapılabiliyor" diye sakin bir şekilde devam etmişti. Uzun yıllar biriyle zaman geçirmek onun asıl kızdığı noktaların neler olduğunu anlamak konusunda oldukça avantaj sağlıyordu. Bu yemekten sonra Yoon Jae onun yerine bu düğün karmaşasını hallederdi. Yoon Jae'nin en nefret ettiği şey duygusal konuların böyle ele alınmasıydı. Onların bu para kokan, anlaşma kokan dünyalarında bile Yoon Jae hala böyle hayaller kurabilen ilginç bir adamdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gölgedeki Benlik
General Fictionİki farklı kız, aynı yüz ve ikisi ile de yolu kesişen bir genç... Neler getireceğini bilmedikleri bir oyuna başlayan bir avuç genç arasında geçen tatlı sert çekişmeler yaşanırken geçmiş ve geleceğin gölgeleri teker teker ortaya çıkacak.