Sera gece bir taksiye bindiği gibi kayak merkezine gelmiş, Cliff'e ve çocuklara saklanmalarını Matthew'i de yanlarına almalarını söylemiş sonra da telefonunu kapatmıştı. Verdiği son sözü bu gün yerine getirdikten sonra tekrar Amerika'ya dönmeyi ve bu sefer Matt onun yanında olsa da olmasa da her şeyi açığa çıkarmayı planlıyordu.
Annesinin dün gece olanları hemen haber almasının mümkün olmadığını düşünüyor en azından öyle umut ediyordu. Gerçi dün olanlardan sonra çok da umurunda değildi. Bir hafta önce zaten bombanın fitilini ateşlemişti eninde sonunda Amerika'ya neden gittiği ortaya çıkacaktı. Üstüne üstlük bu sefer yalnız hissetmiyordu.
Annesi hemen Amerika'ya dönmesini bekleyeceği için hemen haber alsa da bugün burada Jae Hyun ile kayak yapacağını düşünemezdi. Kat kat giyinmiş bir şekilde kayak takımları elinde Jae Hyun'un yanına gittiğinde sevincinden karları eritecek kadar zıplayıp duran adam ona nasıl kayılacağını hem anlatıyor hem gösteriyordu.
Sera'nın yanında durup "İşte böyle kayılıyor anladın mı?" dediğinde kız sanki tek önemli meselesi buymuş gibi kafasını sallayıp konsantre bir şekilde kaymaya hazırlanırken Jae Hyun onu itmiş ve "Böyle de düşülüyor" demişti tatlı bir şekilde. Sera sinirle ayağa kalkmaya çalışırken elini uzatan genç adamı aşağı çekip öyle kalkarken "Ha ha ne komik" demişti üzerindeki karı silerek.
Jae Hyun düştüğü yerden kalkarken "Evet koca Shin Sera'yı o halde görmek çok komikti. Aşırı tatlı olduğunu söyleyen olmuş muydu? Ayrıca ciddiyim. Düşmekten korkma duramıyorsan kendini karın içine at" demişti.
"Ben düşmekten korkmam. O kadar yüksek yerlerden düştüm ki bilsen bundan korkmayacağımı anlardın"
Sera'nın mırıltılarını anlamayan çocuk "Efendim?" diye sorsa da Sera kafasını sallayıp düşünceleri geri iterek ve bugünü mutlu bir şekilde geçirmeye kararlı gülümseyip kaymaya başlamıştı. İlk denemelerinde hiç başarılı olamayan genç kız alıştıkça daha çok sevmeye sevdikçe daha çok unutmaya başlamıştı arkasında bıraktığı enkazı.
Jae Hyun ile kayarak, düşerek, gülerek geçirdiği saatlerde geride neler olduğunu unutturmuştu adeta. Sonunda yorgunlukla kendini karların üzerine sırt üstü bırakırken Jae Hyun da yanına uzanmıştı. Yüzlerindeki koruyucular sayesinde kimse onların aslında kim olduğunu göremiyordu bu da avantajlı duruma sokuyordu ikisini de.
"Sevdin galiba"
"Evet, gerçekten dediğin kadar eğlenceliymiş"
"Eh madem öyle canını neyin sıktığını söyleyerek ödülümü verebilirsin"
"Anlamadım"
"Gayet iyi anladın Sera. Bir şey canını sıkmış ve sen de ondan saklanmaya çalışıyorsun"
"Bunu da nereden çıkardın Allah aşkına?"
"Unutma seninle bu aşamaya gelene kadar hızlandırılmış Sera kursuna katıldım. Yoon Jae her hareketinin asıl anlamını ezberletti bana ve sen şu anda endişelisin"
Sera kıkırdarken sesi Jae Hyun'a kadar ulaşmış ve çocuğun merakını iyice körüklemişti. Kızın canını sıkan şeye o kadar odaklanmıştı ki asla söylemeyeceğim dediği bir şeyi söylediğinin farkına bile varmamıştı. Sera'nın "Sana bir şey soracağım" diye yana dönmesi ile aralarındaki mesafe iyice azaldığında Jae Hyun'un kalbi göğüs kafesine baskı uygulamaya başlamıştı.
Kekeleyerek "S..sor" dediğinde kızın bunu farketmemiş olması için dualar ederken "O gece beni o ormana götürdüğünde ne düşünüyordun?" diye sormuştu. Jae Hyun bunu beklemiyordu bu yüzden kafası biraz karışmış bir şekilde "Sana aşkımı itiraf etmeyi tabi ki. Baş başa kalabileceğimiz bir yerde" derken Sera kafasını sallamış sonra "Peki Yoon Jae'ye oranın neden benim için önemli olduğunu sordun mu hiç?" demişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gölgedeki Benlik
General Fictionİki farklı kız, aynı yüz ve ikisi ile de yolu kesişen bir genç... Neler getireceğini bilmedikleri bir oyuna başlayan bir avuç genç arasında geçen tatlı sert çekişmeler yaşanırken geçmiş ve geleceğin gölgeleri teker teker ortaya çıkacak.