Yoon Jae sonunda ağlamaktan uyuyakalan kızı bırakamıyor her kalkmaya çalıştığında da kızın parmakları daha çok gömleğine yapışıyordu. Ağlamaktan helak olmuş kız rüyasında bile ara ara ağlıyor, nefesi yarım yamalak çıkıyordu.
Sonunda kalkmaya çalışmaktan vazgeçen adam bu gece öğrendiklerini düşünmeye başlamıştı. Jae Hyun ile önceden tanışıyordu hatta hayatını kurtarmıştı. İkinci bir hayatı vardı, Nox olarak yaşadığı ikinci bir hayat. Ailesi ile yaşadıklarını düşünmek bile istemiyordu çünkü her seferinde gözlerine akın eden yaşlarla savaşmak zorunda kalıyordu.
Kendi dertleri o kadar ufacık görünüyordu ki o Sera'nın yerinde olsa ne yapardı bilemiyordu. Böyle bir şeyle baş edebileceğini düşünmüyordu bile. Tüm bu acılara rağmen göze aldığı şeyi düşündükçe kıskandığında ise kendinden nefret ediyordu. Annesinden böylesine korkar ve saklanırken Jae Hyun'a fırsat vermiş olmasını şimdi çok daha fazla kıskanıyordu.
Kız yine uykusunda ağlamaya başladığında kolları istemsiz olarak onu daha da sıkı sardığında daha fazla direnemeyen gözkapakları da aşağı doğru kaymıştı. Buna hakkı olmadığını, başkasının yerini çaldığını ve geri vermek zorunda olduğunu bilse de yine de onun yanında olabildiği için mutluydu.
Sabahın ilk ışıklarında gözlerini açan Sera yavaşça doğrulmaya çalışırken bulunduğu durumu fark edip çığlık atmak üzereyken son anda ağzını kapatmayı başarmış ama küçük bir ciyaklama kaçmıştı dudaklarının arasında. Bu ses çocuğu uyandırmaya yettiğinde homurdanarak kalkan Yoon Jae kollarını çözdüğü anda kız kendini hemen geri çekmişti.
"Sabah sabah ne oluyor ya?!"
"Biz burada mı uyuyakaldık?"
"Aslına bakarsan uyuyakalmalmadık, beni burada uyumaya zorladın. Kalkmaya çalıştıkça izin vermedin kes şu tırnaklarını yemin ediyorum en büyük silah ya"
"NE!"
Yoon Jae gülümseyip doğrulduktan sonra kızın saçlarını karıştırdığında göz kırpmış sonra da her yeri tutuldu diye şikayet ederek banyoya gitmiş bir yandan da arkasında bıraktığı kıza bir şeyler anlatmaya başlamıştı.
Sera su sesinden mi yoksa rezil oluşuna yandığı için mi ne söylediğini anlamadığı çocuğun her sözünden sonra "Ne?", "Anlamadım" diyordu. Sonunda yüzüne bastırdığı havlu ile çıkan çocuk "Diyorum ki bir şeyler yiyelim de ne yapacağımızı konuşalım. Sen bir süre buradan çıkmazsan iyi olur burayı kimse bilmiyor. Ben de bu arada abini çaktırmadan Kore'ye nasıl getiririm onu düşüneyim. Bir de Jae Hyun var tabi açık hedef olarak" diye sıralarken Sera ağrıyan kafasını avuçlayıp ofladığında Yoon Jae ıslak havluyu kızın üzerine atıp mutfağa girmişti.
Sera da kafası ve saçları karışık bir şekilde peşinden gittiğinde genç adamın dolaptaki az sayıdaki yiyecekle kahvaltılık bir şeyler hazırlamaya çalıştığını görünce "Ne yapıyorsun sen?" diye sormuştu Yoon Jae elindeki sütün tarihine bakarken "Bir şeyler hazırlayacağım açım. Bunun son kullanma tarihine bakarsak peynir niyetine yiyebililiriz ne dersin?" diye kutuyu kızın kucağına attığında üzerine sıçrayan sütün mide bulandırıcı kokusunu görmezden gelip onu köşeye bırakan kız şaşkınlıkla karşısındaki adamı inceliyordu.
Bir yandan da dünkü sandviçi yemediği için dua ediyordu çünkü bir tane bile normal yiyecek varmış gibi durmuyordu. Sonunda iki paket ramen bulan adam "Süper bak bu olur. Yersin değil mi?" diye paketleri yüzünün seviyesine çıkarmıştı. Kız kafasını salladığında da su koymaya gidince "Yani dün tüm o olanlardan sonra bu sabah uyanıp da tek düşündüğün kahvaltı mı?" demişti Sera şaşkınca.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gölgedeki Benlik
Ficção Geralİki farklı kız, aynı yüz ve ikisi ile de yolu kesişen bir genç... Neler getireceğini bilmedikleri bir oyuna başlayan bir avuç genç arasında geçen tatlı sert çekişmeler yaşanırken geçmiş ve geleceğin gölgeleri teker teker ortaya çıkacak.