Aradan saatler geçmiş gece yarısı olmuştu. Frater saatlerdir elleriyle kazıyarak etrafındaki toprağı eşelemiş adeta küçük bir göl yaratmıştı. Bacaklarını da kurtarmasıyla serbest kaldı. Doğruca atına atladı ve saraya sürdü. Saraya vardığında kapı görevlilerine bağırarak sordu.
"Majesteleri nerede?"
Aldığı yanıtla koşarak komuta odasına gitti. Kapı muhafızı kendisini durduracaktı ki Frater kılıcını çıkarıp yere attı ve muhafızı da kenara itip kapıyı açtı.
"Majesteleri!"
Odada Kral Ferrieder'in yanında Notitia, Serpens ve Serac bulunuyordu. Herkes kendisine şaşkın gözlerle bakarken Kral konuştu.
"Frater? Ne oldu?"
"Son Yükselen... Sanguis yolunda."
Notitia ve Serac duyduklarına anlam veremezken Kral Ferrieder gözünden alevler saçıyordu.
"Siktir! Aptallar!"
Notitia ne olduğunu öğrenmek için sormak istese de Ferrieder çok gergindi.
"Majeste..."
"Şu anda soru istemiyorum! Düşünmem lazım. Ordudan daha hızlılar ve ordunun Sanguis'e girmesine saatler var. Tek başına olacaklar Frater."
Bu esnada sarayın önünde bir patlama gerçekleşti ve güney tarafındaki duvar yıkıldı. Yıkılmayla birlikte delikten içeri askeri bir birlik hızla akın etmeye başladı. Odadaki herkes pencerenin önüne gelip ne olduğuna bakarken Frater fısıldadı.
"Saldırı."
Serac elini kralının omzuna attı.
"Sığınağa inmelisiniz efendim."
"Saçmalama Serac. Ben Vernetis'le savaştım. Frater gidip kılıcını al."
Ferrieder duvara asılı duran kılıcını aldı ve emri verdi.
"Hepsini öldüreceğiz."
×××
Heyet üyeleri kendi saraylarının kulesindeydi. Buradan tüm Centrum'u izleyebiliyorlardı. Superide gözlerini kraliyet sarayından ayırmadan kendi kendine fısıldadı.
"İşte başlıyoruz."
×××
Ekip şafağa bir saat kala Sanguis'e vardı. Saatlerdir at sırtındaydılar ama şu an yorulacak zaman değildi. Şehri gören bir tepeye konuşlanıp ortalığı izlemeye başladılar. Şehrin dört bir yanından alevler yükseliyordu, çığlıklar durmaksızın devam ediyordu. Ayrılıkçılar'ın sayıları sayılamayacak kadar fazlaydı. En iyi ihtimalle birkaç yüz kişi oldukları kolaylıkla anlaşılıyordu ki bu ihtimale yerleşimlerin içinde bulunan Ayrılıkçılar dahil değildi. Yeterince gözledikten sonra Risen apofezlerine seslendi.
"Ayrılmayıp düşmanı önümüze alacağız. Etrafımızı sarmalarına izin vermeyeceğiz. Batıdaki yoldan gireceğiz. En zayıf oldukları yer orası ve orası şehrin kalanına göre ağaç konusunda daha zengin. Flos burada iş sana düşüyor. Hepsini kazıktan geçirmeni istiyorum."
Flos bakışlarını şehirden alıp Risen'a çevirdi.
"Bu iyi bir plan değil. Aşağıda kaç yüz kişi var onu bile bilmiyoruz."
Risen tam yanıt verecekken Radix araya girdi.
"Uzatma kardeşim. Oraya iniyoruz. Hepsini öldürüyoruz."
"Yol boyunca ilerleyip şehir meydanına ulaşacağız. Amacımız meydandaki yapay gölete varmak. Varınca..."
Renett başıyla onayladı.
"Benim sıram."
"Aux ve Radix... Üçümüzün gücü için kaynağa ihtiyacımız yok. Durmadan saldıracağız."
"Uzun süreli kullanımlara alışık değiliz Risen."
"Alışmak için bir yerden başlamamız gerek Aux. Pekâlâ... Hadi başlayalım."
Risen ağaçların arasından çıktı ve giriş noktasında duran ona yakın gözcüye doğru koşmaya başladı. Gözcüler kendisini gördü ve bir tanesi haber vermek için şehrin içine doğru koşmaya başladı. Risen kanat kılıçlarını açtı ve kendisine saldıran gözcüleri tek hamlede birer birer indirdi. Apofezler Risen'ı izleyerek onun ardından şehre girdi ve bir anda dört bir yandan asker çıkmaya başladı. Risen uğraşmadan karşılaştığı insanları kolayca kesiyordu. Henüz bir zorluk yoktu. Dövüştükleri sokakta bulunan evin çatısında okçular belirdiği gibi Risen karşısındaki adamın gırtlağını kesti ve elini çatıya doğrultup alevleri saldı. Bina alevlere bürünürken Renett Risen'a arkadan saldırmak için hazırlanan birini gördü ve hızla bacağından hançerini çekip fırlattı. Hançer Risen'ı sıyırıp adamın gözüne girdi. Risen geri dönüp adama baktı ve hızla Renett'e dönüp başıyla teşekkür etti.
Her geçen saniye ceset ve yerde biriken kan miktarı artıyordu. Uzuvlar kopuyor, Ayrılıkçı askerlerin yardım çığlıkları göğü inletiyordu. Ama yine de ne kadar insan ölürse ölsün üzerlerine gelen asker akını bitmiyordu. Bir anda sokağın başında kalkanlı bir bölük belirdi. Ekibe doğru hızla hücuma kalktıkları anda Auxil iki elini de bölüğe doğrulttu ve bir hortum dalgası yaratarak bölüğü geri püskürttü. Afallamış askerler ayağa kalkmaya çalışırken bu sefer Risen'dan gelen devasa bir alev dalgası ile diri diri yanmaya başladılar. Pişmiş et kokusu şimdi tüm sokak boyunca hissediliyordu.
Sokağın sonuna geldiklerinde askerler iyice zorlamaya başlamıştı. Birebir dövüşlerde ilk karşılaştıklarına göre çok daha iyi direniş gösteriyorlardı. Hatta dövüş hareketleri neredeyse Frater'i andırıyordu. Renett dört kişiye karşı dövüşürken iyice zorlanmış darbe almaya başlamıştı. Zırhı yeterince iyi olmasa az daha ölmüş olacaktı. İkisini öldürmüştü ki adamlardan biri Renett'in göğsüne sert bir tekme atıp evin kapısına yapıştırdı. Solundaki adamın saldırısını blokladığı anda sağındaki adam çenesine sert bir yumruk atıp Renett'i yere yıktı ve hızla üzerine çıktı. Hançerini çekip Renett'in gırtlağına saplayacaktı ki Renett bileğinden tutup engelledi. Bu esnada diğerleri kılıçlarıyla kendisine doğru geliyordu. Gözlerini kapatıp yakınlarda bir su kaynağı hissetmeye çalıştı ama hiçbir şey yoktu. Gözlerini açıp karşısındakilere baktı. Her saniye hançer kendisine yaklaşırken diğer adam da yanındaydı. Kılıcını havaya kaldırmıştı. Tam indireceği esnada Renett çaresizlikle bağırdı ve hem yanındaki hem de üstündeki adam kaskatı kesildiler. İkisi de Renett'e doğru hamle yapmak istese de kollarını hareket ettiremiyor gibiydiler. Renett şaşkınlıkla ne olduğunu anlamaya çalışırken burnundan kanlar akmaya başladı. Karşısındaki adamlarsa boğuluyor gibi sesler çıkartıp öğürmeye başladılar ve ikisinin de ağzından kanlar gelmeye başladı. Çok geçmeden iki adam da yere yığılıp kendi kanlarında boğularak öldü. Renett ise olanlara anlam veremiyordu. Burnundan akan kan durmuştu. Ellerine bakıp olanlara anlam vermeye çalışırken bedeninde dayanılmaz bir yorgunluk hissetti. Hayatı boyunca böylesini hissetmemişti. Dizlerinin üzerine çöküp etrafına baktı. Burası dinlenilecek yer değildi. Etrafında onlarca düşman vardı. Yalnızca birkaç saniye nefeslenmek istese de izin yoktu. Kendisine doğru koşanları görüp ayağa kalkmak istedi ve yalpalayarak zorla ayağa kalktı. Adamın güçlü kılıç savuruşuna karşılık vermek istedi ama adam kılıcını öyle güçlü savurmuştu ki Renett'in kılıcına çarpmasıyla Renett'in kılıcını elinden uçurdu. Ardından hiç hız kesmeden kılıcı bir kez daha savurdu. Renett ise yorgunluktan bayılacak gibiydi. Adamın savuruşunu öylece izledi. Kılıç sol omzuna vurdu ve omuzluğunu parçalarken Renett'i de yere yıktı. Tam göğsüne bitirici darbeyi indirecekti ki Auxil araya girip tridentini adamın gırtlağına soktu. Ardından da gövdesine tekme atıp adamı tıpkı bir şişten ayrılan et parçası gibi tridentten sıyırdı. Elini Renett'e uzatıp ayağa kaldırdı.
"Hadi Renett! Dinlenecek zaman değil."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Redagon I: Kehanet (TAMAMLANDI)
FantasyDört parçaya ayrılmış Redagon topraklarında yaşayanlar büyük bir hevesle kehanetin gerçekleşip Son Yükselen'in ortaya çıkışını beklemektedir. Bu tanrısal savaşçının önce alevi ardından da tüm doğayı kontrol ederek Redagon'u tekrar bir bütün haline g...