Siz hiç kendinizi açıklamadan sizi anlayabilen birini tanıdınız mı?
Evet... ben de tanımadım..
Hep kendimi açıklamak zorunda kaldım.Yine de anlamadılar...
Bazen tepkimi belli ettim..
Üzülmesem de üzülmüş gibi yaptım..Ama anlamadılar..
Sinirlenmesem de sinirlenmiş gibi yaptım.
Yine de anlamadılar...
Ya da anlamak istemediler..
Belki de yıllardır boş yaşamamın sebebi buydu...Anlaşılmamak...
Aslında o kadar kötü bir duygu ki..
En karanlık anlarınızda pili bitmiş bi fenerden ışık beklemek gibi...
Kurtulma imkanınız varken sizi alıp götürecek bir fırtınanın ortasında çaresizce ölümü beklemek gibi...
Anlaşılmamak...
İnsan ailesiyle öğrenir duygularını...
Bense ailemden duygusuzluğu öğrenmiştim... Umursamazlığı... Umursanmamayı... Sevilmemeyi... Güvenmemeyi... Anlaşılmamayı...
Bu yüzden hep ölümü bekledim umutsuzca...
Yaşadığım her şey, her anı, güldüğüm her insan, eninde sonunda kaybolacakmış gibi... Gidecekmiş gibi...Şimdi neredeyse beni ölümüme kavuşturan, eli kanlı, yabancı bir adamın kollarında ağlıyordum...
Hayatıma ağlıyordum..
19 yıl...
Tam 19 yıl boyunca gecirdiğim boş vakitlere, boş anlara...
Gençliğime ağlıyordum...
Çocukluğuma...
Hiç sevmeyişime...
Sevilmeyişime ağlıyordum...
Ve bu dünyaya...
Zalimlerin altında ezilen masum canlara üzülüyordum...
Belki de üzülmek için üzülüyordum..
Ağlayabilmeyi özlediğime ağlıyorum belki..
Bilmiyorum..
Yaşamadığım duygulara, aile hayatıma, okul hayatıma...
Duygusuz yaşamaya mecbur bırakıldığıma ağlıyorum...Ve bu adama..
Onun hayatına...
Acısına..
Acıma..
Acımıza...Hani böyle büyük bir deprem yaşarsınız... Sizinle aynı acıyı yaşamış bir yabancıya anlayışla bakarsınız.
"Ben seni anlıyorum." Dercesine..
Sonra duvarların altında ezilen hayatlarınız için, omuz omuza ağlarsınız...
İşte şuan yaşadığım durum aynı böyle hissettiriyor...
Aynı şeyleri yaşadık mı bilmiyorum...
Ama o beni yine de anlıyordu..
Duygularımı anlıyor..
Hareketlerimi.
Sözlerimi..
Ağlayışımdaki her nedeni anlıyordu..Bir insan 3 günde tanıdığı birisini nasıl bu kadar kolayca çözebilirdi ki?
Kim bilir? Belki de yeni tanışan sadece bedenlerimizdir..
Ruhlarımız uzun zamandır tanışıyordur belki..
Ruh eşi dedikleri bu muydu?
Evet... Bence buydu...Anlaşılmak, zamana bakmaz... Mekana bakmaz.. Bu hayattaki rolümüze bakmaz...
Yaşanmışlıklara bakar... An'a bakar...
Eğer ortak bir yaşanmışlığınız, bir acınız, bir sevinciniz, bir anınız yoksa... Eğer o insanı içtenlikle dinlememişseniz, o insanı 40 yıl tanısanız da anlayamazsınız..
Ama eğer onun ruhunu, benliğini tanımışsanız, gerçekten can kulağıyla dinlemişseniz, hissetmişseniz, sevmişseniz, acınızı sevincinizi beraber paylaşmışsanız... 2 saatliğine de tanışsanız.. Anlarsınız...
Günlük hayatta da yaşamıyor muyuz hepimiz?
Yıllardır tanıdığımız insan, gözümüzde yıllardır hayatımızdaki yabancı bir yan karakterdir..
Tanışalı 5 dakika olmuş bir insan, o kadar yakın gelir ki, gözümüzde yıllardır bizimle birlikte yol alan can yoldaşımız olur...
O yüzden tanıdıkça sevmek diye bir şey yoktur..
Anladıkça, anlaştıkça sevmek vardır...Anlaşılmak.... Hayatım boyunca aradığım en güzel duyguymuş..
Belki de bir gün sevilirim... Severim..
Onu da anladıkça
severim belki...
...
...
...
...
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Balkondan Gelen Mucize (DÜZENLENİYOR)
Teen Fictionİkili hayat yaşayan ve görev icabı, 19 yaşındaki bır kızın evine hırsız olarak giren 25 yaşında bir adam. En fazla ne olabilirdi ki? Arkadaş mı?Yoldaş mı? Aşk mı? Gerilim mi? Cinayet mi? Hem nefretin hem de sevginin birleşimiydi...Arkana bakmadan d...