24.BÖLÜM: "İşte senin özün bu!"

17 3 0
                                    

Her insan ölmeye mahkumdur, bu dünyada size bir süre verilir, o süreyi nasıl harcayacağınız size bırakılmıştır. Hiç kimse tam anlamıyla her anını doğru yaşadığını iddia edemez, ben her zaman iyiydim diyemez, her insan hata yapabilir, aynı hatayı tekrarlamadıkça...

Bazen bu hayattaki varlığımı sorguluyorum, evden kaçıp sahil kenarına geldiğimde ufuk çizgisinden denizin pürüzsüz ve kusursuz dalgalarına doğru bakıp düşünürdüm, kafamı göğe yükselttiğimde düşünürdüm...
Doğru olan ne? Yanlış olan ne? Ben neden varım...Sadece yiyip icip ölmek icin doğduysam tüm bu hislerin, üzüntülerin ve yaşadığımız sıkıntıların ne anlamı vardı ki? Bir sebep olmalı beni hayatta tutacak..
Belki bambaşka bir ailede doğsaydım, benimle ilgilenen, bana hayatın doğrularını gösterip varlığımın amacını yerine nasıl getirmem gerektiğini öğreten sevgi dolu bir ailem olsaydı, her şey daha farklı olurdu değil mi?

Tüm bunları bizim canımızı yakmak için sırada bekleyen insanların önünde düşünüyorum, elini sımsıkı tuttuğum Demir'e bakarken düşünüyorum. Düşünüyorum çünkü hissediyorum...
Bir şeyler olacak, ben eski ben olamayacağım, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak...
Her gün dünü özlüyorum zaten, eskiye olan hayranlığımız ve özlemimiz hiç bitmez...
"Ne varsa eskilerde var." diyen kişi yalan söylemiyordu...
Çocukluk anılarımı çok hatırlayamıyorum, anlamsız bir şekilde hafiza problemleri yaşıyorum.
Ada ile olan gülüşmelerimiz, yürüyüş yaparken akşamüzeri dalga sesine karışan kuş cıvıltıları, annemin bana arada sırada "Kızım" dediğinde içimdeki mutluluğun sesleri sebeptir eskilere olan özlemimin...
Başka yoktu.
Sığınabileceğim hiçbir anı yoktu.
Ta ki onu bulana kadar, yaşadığımı bir nebze de olsa hissetirebilen o adam...Eskiye özlemimin en büyük sebebi, onunla olan anılarım oldu artık...
Benim de herkes gibi bir kalbim olduğunu hissettiren birisi.
Ne kadar ironik değil mi?
Kalpsiz olduğunu düşündüğüm adam bana kalbim oldugunu kanıtlıyor, hatırlatıyor.
Bir insanın yüzüne baktığınızda ruhsuz ya da kalpsiz gözüküyorsa biri ona öyle olmaya zorlamıştır...
Anlamadığımız, çözemediğimiz şeyleri yargılayamayız. Zaten hiçbir insanın fıtratında yoktur kalpsiz olmak, vicdansız olmak. Her kötü, her katil, her hırsız, her zalim tertemiz doğar annesinin karnından, onları kirleten, dünyanın zalimliğidir, ama bu onların suçsuz olduğunu göstermez, herkes kendi yolunu seçebilecek kadar iradelidir neticesinde. Ve ben simdi bir yola girdim, doğruyu bilmiyorum, tek bildiğim aşkım uğruna yapabileceğim seyler...
Akıl edemiyorum çünkü insan olduğumdan bile emin değildim bir kaç ay öncesinde. Gülersiniz, ağlarsınız, yaşarsınız ama hiçbirini hissederek yapamazsiniz, ben öyleydim. Sadece son bir kaç ayı dusunuyorum, Recep ile olanlar aklımda bile değil, biraz önce bir katil olduğumu degil, annem ve babamın bıçaktan keskin sözlerini değil, sadece Demir'le olan anılarımızı düşünüyorum. Beni bir nebze olsun kendime getiren, yaşadığımı hissettirebilen biri o...
Aşk...
İşte bu aşk...
Iki kişi arasında yaşanan ve her türlü farklılıklara rağmen birbirinizin farklılıklarına aşık olabilmektir...
Her türlü duyguyu hissedebildiğiniz, değiştiğiniz, geliştiğiniz...Aşk o kadar basite indirgenmemeli. Aşk kolay kolay yaşanmaz... Yaşarken değil de yaşadıktan sonra anlaşılır aşk...
Aşkta sebep yoktur,
Aşk "bunun için seviyorum" demek değil "her şeye rağmen seviyorum" diyebilmektir.
Aşk sadece heyecan değil sakinliktir,
huzurdur...
"Her hikaye bitebilir, bitecekse onunla bitsin" diyebilmektir aşk...

"Demir, her ne olursa olsun, pişman değilim, seni sevdiğime, sana yaklaştığıma ve senin bana yaklaşmana izin verdiğime, Defne'n, Nepenthe'n olduğuma pişman değilim... Zaten seni sevmeseydim, kalbimin varlığını nasıl hissedecektim?"

****************
"Geçmişten sığınmak"

Demir bana bakmıyordu. Karşıdaki 15 kadar adamla beraber etrafımız 20 tane adamla dolmuştu. Insanım.
Ne olursa olsun karşımda duran manzaradan biraz korktum. Sonra avcumdaki el yavaşça uzaklaştı benden, daha kimse mudahele etmeden Demir atıldı öne. Ona doğru yaklaşanları, arkasından bıçakla saldırmaya çalışanları umursamadan benim etrafimdakileri benden uzaklaştırmaya çalıştı. Bir adamı yere serip tekmelediğini hayranlıkla izlerken bir kol tuttu elimi, yüzünü bile tam göremeden suratıma sert bir tokat yedim, ağzımdan o anın şokuyla küçük bir ses çıktı. O an gözlerim çaprazımdaki Demir'e kaydığında bana dönen gözlerini farkettim. Dağılmış saçlarımın arasından baktım. Ateş gibiydi. Evet, kelimenin tam anlamıyla ateş gibiydi. Daha önce hiç görmediğim ve alışmadığım şekliyleydi... Ama bu hali beni sogutmaktan ziyade mıknatıs gibi ona çekilmeme sebep oluyordu...Daha da bağlanıyordum.

Balkondan Gelen Mucize (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin