17.BÖLÜM:Kaçış

36 3 2
                                    

"Kaçamazsın, istediğin kadar diren, istediğin kadar reddet... Olduğundan ve olacağından kaçamazsın... Şimdiden olacaklara hazır ol! Çünkü bir gün herkes olmak istemediği insana dönüşür..".

*******

Beynimin içindeki sesler bana kaçmamı söylüyor. Eğer kaçmazsam çok kötü birşey yaşanacaktı sanki... Beynimizin oynadığı oyunlar her zaman sabittir; Gece dışarda yürürken ara sokaktan mı yoksa caddeden mi devam edeceğimize dair karar veremediğimizde, yolumuzu ne kadar uzatsa da beynimizin kendini koruma mekanizmasıyla o yolu uzatır ana caddeden devam ederiz, ve kendimizi psikolojik olarak koruma altına almış oluruz. Caddenin ortasında bile durduk yere ölen canlara rağmen, kendimizi güvende hissederiz...

Şimdi de aynı şekilde kaçarsam herşeyin düzeleceğine inanmak istiyordum. Ama faydası yok. Kaçarsan kaçtığın şeye geri dönersin, ne kadar direnirsen kabusun o kadar sarar seni bir bataklık gibi. Kaçmak çare değil, yaralansan bile ona geri dönüp onunla yüzleşmelisin. Ama unutma... Kabusun seni sararsa, kazanma umudunu söndürürse ve bir yılan gibi sinsice zehrini aklına yayarsa... Kaybedebilirsin...

Gözlerimi yavaşça araladığımda soluk borumda dolanan kötü bir tat aldım. Derin bir nefes alınca da bozulmuş et kokusuna benzeyen koku burnuma doldu. Suratım kokunun iğrençliğiyle tiksinç bir hâl aldı.

Gözlerimi merakla tam olarak açtığımda kaşlarımın hareketiyle başımda bir ağrı hissettim. Ellerimi hareket ettirmek istesem de zincirlerin birbirine çarpma sesinden başka birşey duyulmadı. Bir sandalyede oturuyordum ve ellerim arkaya doğru zincirle bağlanmıştı. Ayaklarıma baktığımda da aynı şekilde birbirlerine birleştirilerek bağlanmıştı. Yavaşça etrafa baktığımda burası karanlık geniş bir bodruma benziyordu. Yerler kurumuş kan lekeleriyle dolu, etrafa iğrenç bir koku yayıyordu. Yanımda kocaman demirden bir kapı ve diğer tarafta üç tane normal kapı vardı. Çıkış büyük ihtimalle yanımda duran kapının ardındaydı. Kapının aralığından hala gündüz olduğunu farkettim. Karşımda oturan bulanık yüze doğru baktım. Bu yüz tanıdıktı. Emin olmak için gözlerimi birkaç kez kırpıştırdım.

Bu Recep Keskindi.
Bu adamdan gerçekten bıktım.

Recep olduğundan emin olunca sıkılmış bir ifadeyle gözlerimi devirdim. Bu halimi farkedince güldü. Oturduğu koltuğu bana doğru yaklaştırarak tam önüme geldi.

"Bu kadar çabuk uyanmanı beklemiyordum. Ciğerlerine giden onca gazdan sonra bayağı uyursun sanmıştım. Dirayetliymişsin!"
Dedi ironik bir şaşkınlıkla.

Yüzüme gelen saçlarıma üfledim. Sinirle Recebin yüzüne baktım.

"Neden her belanın arkasında sen varsın, bunu tam olarak ne zamana kadar yapmaya devam edeceksin!? Rahat bırak artık, Demiri de, beni de masum insanları da!"

Gülümsedi. Yüzüme korkunç bir şekilde baktı.

"Demir... Demir değil mi? Masum insanlar umrunda değil. Sen onu umursuyorsun. Bir gün benim elimde öldüğünde tam olarak ne yapmayı planlıyorsun Defne Sargın?"

"Demir senin elinde ölmeyecek. Ama bir gün sen benim elimde öleceksin." Dedim bir hınçla.

Daha fazla gülümsedi, o kadar iğrenç gözüküyordu ki yüzüne tükürmek istedim. O konuşmadan ben konuştum.

"Neyse ne! Buraya neden geldim ben? Neyi amaçlıyorsun? Ailemi zehirlediğin yetmedi beni de mi zehirleyeceksin?!"

Recep kocaman bir kahkaha attı.

"Aileni bu kadar çok umursuyor muydun? Ne yazık ki onlar seni o kadar umursamıyorlar."

"Umrumda değil! Ne istiyorsun! Beni öldürmek mi? Yap o zaman!"

Balkondan Gelen Mucize (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin