9: the moon in your eyes

175 12 166
                                    

Kız oğlanın kalbini bir çantaya koydu, Oğlan ise geri istemedi.
-Flawless, TNBH

-Flawless, TNBH

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Sunghoon

Ölüm, hayatın sadece sona ermesi değil, aynı zamanda yeni bir hayata başlama anlamına gelir. Örneğin, bu dünyada sadece bir kez ölmemekteyiz. Defalarca yok olur, küllerimizden yeniden doğarız. Bu süreç bazen zorlu ve gergin olabilir, ancak sonuç her zaman farklıdır.

Geriye dönüp baktığımda, 22 yıllık hayatımın birçok kez sona erdiğini gördüm. Ancak bu sefer, küllerimden değil, Sim Jaeyun'a duyduğum aşktan yeniden doğdum. Bu sefer vazgeçmek istemedim. En azından bu sefer korkmaktan kaçınmalıydım, savaşmalıydım. Her kim, her ne olursa olsun.

Sekiz yıl önce, o günü unutmam mümkün değil. Sıradan bir karlı günde, okul kütüphanesinde dönem sınavlarına çalışıyordum. Sonra, kızarmış burunu ve hala kar taneleri üzerinde olan Jaeyun, koşarak yanıma geldi. Seslenmeden önce kokusundan onun geldiğini anlamıştım. Şeker kokuyordu, ve ben her zaman şekerlerden nefret etmiştim, çünkü kilo almama neden olurlardı.

Sonra koştuğu için düzensiz nefesiyle "Hoon" dedi. Belki de en son o zaman bana böyle hitap etmişti. Belki de o gün benim için son kez öyle bakmış, öyle gülümsemişti, ve ben aptaldım, korkularımın suladığı ve kararsızlığımın ekildiği bir tohumdan büyüyen bir aptaldım.

"Hadi gelsene, sensiz tadı olmuyor," demişti gözlerindeki o ışıltıyla. Çok masumdu, öyle ki ondan başka hiç kimse bu bakışları sergilemiyordu. "Ders çalışmam gerekiyor, Jaeyun." demiştim ben de yorgun halimle. Karı severdim, insanın içinde mutluluk uyandırırdı, ancak haftanın beş günü paten yapmam gerektiği için ders çalışmaya ayırabileceğim tek zamanım buydü. Bu zamanı olabildiğince verimli kullanmalıydım, düşük not almak istediğim son şey bile değildi.

"Ama sonra da çalışabilirsin. Hem ne zaman bu kadar güzel kar yağacağını bilebiliriz ki? Hadi Hoon, gel benimle." şimdi dudaklarını büzerek sesini kısaltmış, yavru köpek bakışlarıyla bana bakıyordu. O gün, üzerimde nedenini bilmediğim bir gerginlik vardı. Keşke, o an her şeyi yok sayarak onunla gitseydim. Çünkü haklıydı, o günden sonra bu şehre bu kadar güzel kar bir daha yağmadı.

"Görmüyor musun, Jake! Ders çalışmam gerekiyor. Şu an önemli olan kar değil." diye homurdanmıştım, kendimi kontrol edemeden. "Evet, seni aptal! Zaten önemli olan kar değil. Önemli olan senin benimle olman!" demişti o da sesini biraz yükselterek, kütüphanede olduğumuzu unutmadan.

Ve yine, keşke o zaman birkaç dakika durup düşünseydim dediklerini, belki ne demek istediğini anlayabilirdim. Ama yapmadım, "Neden seninle olmam bu kadar önemli ki?" dedim.

"Çünkü senden deli gibi hoşlanıyorum, Park Sunghoon!" Bu sefer olduğumuz yeri umursamadan bağırdı, gerçi o gün benden başka kimse yoktu orada. Dediklerinden sonra bir damla göz yaşı akıttı, sonra iki, üç ve ardı kesilmeyen damlalar. Ben ise korkularıma yenik düşerek, "Bunu bir daha ağzına alma." diyerek uzaklaştım oradan. Sonra bir daha o kütüphaneye ayağımı basamadım. Her geçtiğimde gözlerimin önünde canlanan o sahne kapalı kapıların ardında kaldı, duygularıyla birlikte.

broken mirrors | nishimura rikiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin