14: you are as bright and unreachable as the moon

131 15 32
                                    

Sen kendi dünyanı koru,
ben seni korurum.

Kahveleri yapmak için girdiğim mutfağa, benim ardımdan gelen iki kişiye baktım. Jungwon hemen sağ tarafımdaki yerini alırken, Sunoo diğer tarafımdaki mutfak tezgahına yaslanarak doğrudan gözlerime baktı. Bu bakışları nerede görsem tanırım, 'hadi anlatsana' diye resmen bağırıyordu.

"Neyi anlatmamı bekliyorsun, Sun?" Dedim kupaları çıkarırken. Bir yandan Jungwon alt çekmecedeki kahveyi çıkararak bana verdi.

"Her şeyi. Geçen sizi öpüşürken basmışlar." gözlerimi kısarak Jungwon'a taraf döndüm. "Ne?? Dayanamadım." dedi. Kedi gibi olduğu için adam akıllı kızamıyordum da.

"Şimdi sırası değil, Sun."

"Seni yalnız yakalayabildiğimiz an mı var, tanrı aşkına Ji!?" Fısıltıyla bile bağırmayı başarıyordu.

"Bunu sen mi söylüyorsun? Heeseung'la sevgili olduğunuz günden beri yediğiniz bile aynı." göz devirerek makineyi çalıştırdım. "Ha ha ve ha. Sanki sizin bizden bir farkınız var. En azından biz sevgiliyiz." İki kolunu da birbirine geçirerek bana hava atmaya çalışıyordu.

"Tamam, kesin tartışmayı da anlat, Ji. Aranızda ne var?" Jungwon'un sabırsız ve meraklı kişiliği daha fazla bekleyemiyordu gibi görünüyordu. Omuzumu yukarı aşağı hareket ettirerek, "Bende tam olarak bilmiyorum." dedim.

"Nasıl bilmiyorsun? İlk günden beri aranızda bariz bir çekim var." dedi Jungwon. "Dışarıdan bakınca belli oluyor mu?"

Kendimi iyice sohbete kaptırmıştım. İkisi de aynı anda evet anlamında onayladılar. "Riki'yi yıllardır tanıyorum, hiç kimseye karşı böyle davrandığını görmemiştim." diye iyice heyecanlandırdı beni Jungwon. "Heeseung'da öyle söyledi bana." Sunoo da Jungwon'un dediğini onaylıyordu.

"Hem senin kendinden haberin yok ki."

"Nasıl yani?" Sunoo'nun dediğini anlamamıştım.

"Ona baktığın an resmen gözünün içi gülüyor. Ayrı bir kişiliğe bürünüyorsun sanki."

"Abart istersen, Sunoo."

"Şaka yapmıyorum. Doğduğundan beri seni tanıyorum ben. En son BTS konserine gittiğinde gözünün içi bu kadar gülüyordu."

"Oha, gittin mi cidden?" Jungwon konu dışı olaya takılmıştı bu sefer de. "Japonya'dayken bir kez. Bahiyyih bana doğum günümde sürpriz yapmıştı Sunoo'yla birlikte." Hayatımın en iyi günlerinden olabilirdi. Sunoo'nun tezgahdaki elini pat patladım.

"Neyse, konu dışına çıkmayalım. Devam et."

"Ne dememi bekliyorsun?" kendimi sorguya çekilen suçlular gibi hissediyordum. İkisi de gözlerini bana dikmiş konuşmamı bekliyorlardı.

"Ay, cidden biz mi tek tek sormalıyız. Ne hissediyorsun Riki'ye karşı?"

"Herkesten çok daha farklı. Söylediği kelimeler, davranışları, gülümsemesi, her şeyi."

"İlk kez nasıl yakınlaştınız peki?" Jungwon bu kez heyecanla sordu. Biraz duraksayıp eskileri düşündüm. "Zamanla oldu. Sık sık karşılaştık. Ve beni hep en zor anımda kurtardı." İstemeden gülümsemeye başlamıştım.

"Ouuu, aşık olmuşsun, tebrikler." Kahve makinesinin bitme sesiyle "tamam, rahat bırakın kızı." diye içeri giren Jay kurtarıcım olmuştu.

Elimizdeki kahvelerle salonda bekleyen Bay Park ve diğerlerinin yanına gittik. "Teşekkür ederim, kızım." Uzattığım kupayı gülümseyerek almıştı. Jay ve Riki'nin nezaketinin nereden geldiği belliydi. Babalarına çekmişlerdi. "Hangi sebepten burada olduğunuzun sebebini biliyorum. Riki'nin ortalığı neden bu kadar ateşe verdiğini de anlamış oldum." Bana bakarak tekrar gülümsedi. Mahçup hissetmiştim.

broken mirrors | nishimura rikiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin