3: like a doll

167 15 105
                                    


Bir zamanlar, karanlık gölgeler içinde,
Gizemli zamanın kaybolan anılarıydık.
Sessizlik, hafızaların koridorlarında yankılanırken,
Geçmişin izleriyle dans eden
hayaletlerdik.

"Yarınki partiye Sunghoon'la katıl."

Ağzımda çatalı durdurup önce tam karşımda oturan Sunghoon'a, sonra anneme baktım. Sunghoon da benim gibi çiğnediği lokmayı durdurmuştu. Bu aniden gelen teklif onu da şaşırtmış gibiydi. "Hangi parti?" Konu dışında, yine bana danışılmadan bir karar alınmıştı. Üstelik ilginç olan, ben şu zamana kadar asla Sunghoon'la hiçbir yere gitmemiştim bile.

"Üniversiteniz, her yıl yeni dönem için büyük çaplı bir parti düzenliyor. Bu yıl sen de katıl. Belki çevre edinirsin." dedi, son cümlesini alaycı bir tonda söyleyerek, sakin bir şekilde tabağındaki eti kesmeye başladı. Sinirlerime dokunduğu kesindi.

"Bana sormadın." Geldiğim günden bu yana ilk kez annemle konuştuğunu gördüm. Sesinde ki soğukluğu anlamamak zor değildi.

"Sormam gereken bir şey görmedim Hoon. Sonuçta artık aynı üniversitede okuyacaksınız. En sonunda bir kardeşinin olduğunu öğrenmeleri kaçınılmaz." dedi.

Sonrasında çöken sessizlikle herkes gerilmişti. En azından ben fazlasıyla gergindim. Japonya'ya gittiğim dönem öncesinde bile aynı ortaokula ve liseye gitsek bile asla bir abi-kardeş olduğumuzu anlamamışlardı. Tabii ki bunu ifade etmeyen taraf bizdik. Nedenini bilmesem de, ikimiz için de en iyisinin bu olduğunu düşünmüştüm hep. Nede olsa, aynı evde yaşayan iki yabancıdan farkımız yoktu. Farklı hayatları seçmemize rağmen, aynı bağları taşısak da, çocukluktan beri var olan görünmez duvar hep yerini korumuştu. Ve ben, bu durumu acısıyla tatlısıyla kabullenmiştim gibi görünüyordu. Bu kararıma güvendiğimden değil, duvarın ardında yatan nedenleri tam olarak bilemediğimden eminim, ama bunu her iki taraf için de en iyi olanı olarak düşünmüştüm.

Odama adım attığımda bekleyen birkaç kıyafet, takılar ve ayakkablar dikkatimi çekti. Gereksiz şeyler için uğraşan tek kişi ola bilirdi. Yazın son serin akşamlarının tadını çıkarmak için penceremi açtım. Narin rüzgar yüzümü okşayarak gözlerimi kapatmama neden oldu. Ardından gelen araba sesiyle gözlerimi açtım, lacivert mat spor araba tam karşıda ki evin önünde durmuştu. İçinden çıkacak kişiyi beklemeden hızla aşağıya indim, ayakkabılarımı giyinip hızla dışarı çıktım. Ve yanılmamıştım.

"Jakee!" Sesim coşkuyla yükseldi.

"Jiji?" Şaşırmış bir ifadeyle arbanın açık olan kapısını kapattı ve sıkıca bana sarıldı. Hemen ardından gülümseyerek ayrıldık. Son görüşümüzden dört ay geçmişti ve şimdi farklıydı.

"Döndüğüne inanamıyorum! Saçların da gitmiş!"

"Evet, aniden karar verdim. Galiba saçları giden tek ben değilimmiş!" dedim. Saçları şimdi tamamen sarıya boyanmış ve biraz kısaltılmıştı. Olgun ve yakışıklı görünüyordu.

"Ne zaman geldin ve ne kadar süre kalacaksın?"

"Yaklaşık bir aydır buradayım, ve sanırım uzun bir süre daha." Son kısımda hayal kırıklığımı gizlemem zordu.

"Bu harika! Artık buz adam abini görmek zorunda kalmayacağım demek." Sunghoon'a her zaman 'buz adam' derdik. Gülmekten karnımız ağrıdı.

"Sen nerelerdeydin? Geldiğimden beri seni hiç göremedim."

"Ara verdim, kafamı dinlemem gerekiyordu."

broken mirrors | nishimura rikiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin