22: spouse

66 10 28
                                    

"bir kelimeye
bin anlam yüklediğim zaman
sana sesleneceğim"

"Riki?"

"Evet güzelim, benim. Sen iyimisin? Kabus görüyordun." Etrafa göz attığımda, Riki'nin kendi evinde olduğumuzu fark ettim. Babamla kavga ettikten sonra arabayı durdurup Riki'nin yanına gitmiştim ve o yorgunlukla öylece kendimden geçmiş olmalıydım. Baş ucumda yanan lambanın ışığında yüzünü seçtiğim Riki, önüme düşen saç tutamlarını geriye çekti. Doğrulup sıkıca sarıldım. Kalbim deli gibi çarparken onun ahengine kapıldım ve yavaşça sakinleştim. Usluca saçlarımda gezdirdiği parmakları da sakinleşmeme yardımcı oldu. "Neden buradayız?" Sakinleşmemin ardından kısık bir sesle sordum. "Artık ikimizin evi burası." dedi, aynı sakinlikle, parmakları hala saçlarımda dolanırken. Kafamı yasladığım göğsünde ayrılmadım, huzurluydu.

"Peki ya diğerleri?" Hepimiz uzun zamandır aynı evde kalıyorduk güvenlik amaçlı, bu evi de o yüzden terk etmişti Riki. "Saklanmanın bir anlamı olmadığına karar verdik. O yüzden artık herkes kendi evinde kalacak. Sunghoon hyung gelirsek de Jake hyung'la birlikte Jayler'de kalacaklar. Sunghoon hyung kendine yeni ev bulana kadar Jungwon teklif etti." Ben sormadan tüm sorularımı cevaplaması üzerine kafamı olumlu anlamda göğsünde hareket ettirdim. Bu hareketimle huylanmış olacak ki küçük kıkırtılar bırakmıştı.

Sonra dakikalarca sessiz kaldık. Duyulan tek şey kalp atışlarımızdı. Gördüğüm şeylerin yalnızca bir kabus olmadığına emindim. Film izler gibi her sahne detaylıca önümden akıp gitmiş, her duyguyu en derininde kadar tatmıştım. Belimden tutarak geriye doğru gitmemi sağlamış, ardından elini çeneme doğru çıkararak kendisiyle az da olsa aynı hizaya getirmişti. Gözlerine bakamıyordum. Olduğumuz durumdan kurtulup yatağın başlığına doğru geri giderek yaslandım. Anında kaşlarını çattı. Fakat umursamadan tekrar yakınıma gelerek aynı şeyleri yaptı.

"Gözlerime bak, Ji." Duvardan asılan elektro gitara bakıyordum. Vicdanım sızlıyordu, tüm olanları hatırlamıştım ve suçlu hissetmekten alıkoyamıyordum.

"Sakın gözlerini benden çekme, sevgilim." Baktığım yöne doğru kafasını eğmiş, ve kırıldığı belli olan ses tonuyla konuşmuştu. "Ben öz-"

"Sakın özür de dileme!" Çenemi kavrayarak uzanmış, uzun bir öpücük bırakarak alnını alnıma yasladı.

"Babanın orada olduğunu bilmiyordum, sahilde yalnız kalmak istediğini bildiğimden gelmedim ancak taksinin evden aksi yöne gittiğini anladığımda hemen atlayarak yetişmeye çalıştım. Asıl ben özür dilerim, yetişemeseydim-"

"Ama yetiştin, o yüzden geri kalanını düşünme sevgilim." Nerede olduğumu nasıl bildiğini kurcalamayacaktım çünkü, hep beni bulmanın bir yolunu biliyordu. Bu kez onu ben uzun bir öpücükle şaşırttım. Benim yüzümden kendisini suçlu hissetmesini sevmiyordum.

Geri ayrıldığımızda "Bana anlatmak ister misin? Gördüğün kabusu." diye sordu. Bana karşı her olayda sakin ve temkinli yaklaşması suçluluk duygumu istemsizce artırıyordu. Özellikle az önce gördüklerim bu duygu seviyemi daha da artırmıştı. "Kabus değildi, yani kabus olmayacak kadar gerçekçiydi." dedim. Gözlerinin içine bakarak konuşmak zordu. Anlatmakla doğru mu yapıyordum bilmiyordumda.

İnsanlar psikoloji okuduğumu öğrendiklerinde her şeyde mükemmel olduğumu sanıyordu. Ve sanırım bu, tüm sosyal bilimler okuyan herkesin yaşadığı bir durumdu. Her zorlukta nasıl davranması gerektiğini bildiğimizi, hiçbir hatamız olmadığını düşünürlerdi. Ama öyle değildi. İki yıldır psikoloji okuyor olmama rağmen hiçbir şeyi doğru düzgün bilmiyordum. Başkalarına yardımcı olmayı düşünmek bir yana, kendime yardımım dokunmuyordu. Ve şimdi anlatmakla doğru bir karar verdiğimden emin değildim.

broken mirrors | nishimura rikiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin