Ay gecenin içinde parlıyordu. Güzeldi. Güneş tek başınaydı, parlamaya devam ediyordu.. Gökyüzü koskocam ve özgür olabilecek kadar büyüktü..
Peki biz neden buraya mahkum kalmıştık?
Ay olup geceyi aydınlatmadığımız için miydi?
Güneş olup heryeri herkesi tek başımıza parlatmadığımız için miydi?
Gökyüzü olup sonsuz ve özgür olamadığımız için miydi?
Biz neden buraya mahkumduk?
sessizlik.
Öyle bir sessizlik değildi. Fırtına öncesi sessizlikti bu.
Işıklar yanmıştı. Lâkin bu sefer keşke yanmasaydı demiştim..
Işıklar yanmıştı.
Berk, gelmişti. Yaşıyor değildi ama. Yatağın üstünde, ölü bir şekilde uzanmız öylece duruyordu..
Ses çıkartmıyordu, nefes almıyordu, benim ile dalga geçmiyordu.
Konuşsun istedim. Nefes alsın istedim. Benim ile dalga geçsin istedim.. Uyansın istedim.. Uyumasın istedim..
Karnında derin bir bıçak izi vardı.. Bıçak Çağrı'nın elindeydi..
O mu yapmıştı? O mu öldürmüştü? N'oluyordu?
"Berk! Berk! Uyan, oğlum n'oldu sana," Ege, Çağrı'nın elinde ki bıçağa bakıp duraksadı. "Sen," derin bir nefes aldı. "Çağrı sen mi yaptın?" haykırmıştı resmen. Çağrı sessizliğini korumaya devam etti. "Konuşsana diyorum lan! Sen mi yaptın?" Çağrı'nın omzularından itekledi. "Konuş diyorum sana konuş!.." die bağırdığında araya girdim.
"Yeter!" derin bir mefes alıp konuşmaya devam ettim. "Yeter! Saçmalamayı kesin! Birbirinizi suçlamayıda!" Çağrı'nın elinde ki bıçağa bakmadan konuşmaya çalıştım. "Berk öldü.." döküldü dillerimden. "O öldü.. Öyle veya böyle.." dedim zorlanarak. "Kim öldürmüş veya kim görmüş?" yutkundum. "Ne önemi var?"
"Var," die bağırdı Ege. "Kimin öldürdüğünün önemi var!" Çağrı sanki onun sesini inceltmesini ve bağırmaması için ona baktığında Ege umursamadı. "Çağrı veya bir başkası," hırladı. "Bunun bedelini çok iyi ödeceyek! Hemde benim ellerim ile. Ona cehennemi yaşatıcam!" kapıyı sertçe çarpıp dışarıya çıktı.
Mavi ve Duru benim için neyse Ege içinde Çağrı ve Berk öyleydi. En büyük korkusu ise Çağrı'nın bunu yapabilmiş olma ihtimaliydi. İnanmak istemiyordum. Çağrı'nın bunu yapabilmiş olmasına ihtimal vermek istemiyordum..
Peki yanıp sönen ışıklar? Elinde ki kanlı bıçak? Hayır, yapmış olamaz!
Çağrı'nın yanına yaklaştım. Tam karşısında dikildim. Gözlerim elindeki bıçaktaydı. Biliyordum anlıyordum. Oda bilmiyordu. O bıçağın elinde olmasına oda ihtimal vermiyordu.
Ya gözlerde yalan söylüyorsa?
Elinde ki bıçak bir anda yere sertçe düştüğünde irkildim. Bir adım geri gittiğimde kolumdan tuttu. Beni baştan aşağı süzdükten sonra gözlerime baktı.
"Sende mi öyle düşünüyorsun?" gözlerinde sanki o 17 yaşında ki birisi değilde 7 yaşında masum bir çocuk bakışı vardı bu gülümsememe sebep oldu. Çünkü o hâlâ benim gözümde 7 yaşında ki masum çocuktu onu bu hâle getiren yaşadıklarıydı..
"Sana inanmak istiyorum," dediğimde gözleri dolmuştu. "Elinde ki bıçak," derin bir nefes aldım. "Elinde ne işi var?"
"Bilmiyorum," sesi sert çıkmıştı. Kolumu bırakıp elini şakaklarına bastırdı. "Nasıl oldu? Elime nasıl geldi?" tekrardan yüzüme baktı. "Bilmiyorum," sustu. "Bildiğim tek şey var," tekrardan kolumu tuttup gözlerime baktı. "Ben yapmadım. Ben öldürmedim. Sana yemin ederim ki ben yapamdım.."
"Bazı yalanlar yeminlerin arkasına gizlenirmiş," dedim bir adım geriye atarken. "Bazı gerçekler ise yalanların," bir adım daha geriye gittim. "Ben bunları es geçip sana güvenmek istiyorum." derin bir iç çektim. "Lâkin, bende bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum.."
Ben ne kadar geri geldiysem o da benim üstüme o adımlar kadar geldi.
"Bana güven," gözlerime baktı. "Ne yapmış olursam olayım," bir eli ile belimi kavradı. "Ne söylemiş olursam olayım," beni hafif kendisine çektiğinde afalladım. "Hiç kimseye güvenemedğin kadar çok güven..""Yapamam," çıktı dudaklarımın arasında. "Çağrı bunu yapamam.." gözlerine baktım. "Sende herkes gibi gidiceksin, tam güvendiğimde gdiceksin biliyorum," dediğimde sesimin sert çıktığını zar zor anlamıştım.
"Ben herkes değilim," dedi gülümseyerek. "Ama herkesin olmama izin verirsen," kafamı "ne yaparsın" dermiş gibi salladığımda, "Seni herkesten daha iyi severim, kollarım, korurum.. Unutamadığın o geçmişini yeniden düzeltirim."
"Bunu gerçekten yapabilir misin?" dediğimde biraz daha yaklaştı.
"Şüphen mi var?" gözleri dudaklarıma kaydığında afalladım.
"Hey!" Cemre'nin sesi ile aniden kendimi çağrının ellerinden kurtardım. "Yarım saattir karşımda 5 sezonluk romantik komedi filmi çıkardınız amına koyayım," dediğinde Çağrı ile birnirimize bakıp güldük.
"Cemre," dedim gülümseyerek. "Şu anda bence romantik komedi değilde romantik gerilim olsa daha mı iyi olur ne?" Berk'in cansız bedenine bakıp gülümsemem kesildiğinde, "Romantik, kokru, gerilim desek daha doğru olur."
Başımı önüme eğdiğimde demin olanları düşündüm. Sanırım asla birisine güvenemeyecektim. Bunu asla yapamamıştım ki zaten? Sadece bir kaç dakika bile bana iyi gelmişti..
Çağrı bana iyi gelmişti.. O benim battığım bataklıktan beni çıkartmaya çalışmıştı. Ben onu durdurmuştum.. O bataklıktan çıkmayı haketmediğimi düşünüp durdurmuştum.. Ben o bataklığa aittim. Hepte orada kalmaya mahkumdum..
_________________________________________
Ay helüü!
Daha fazla yazıcaktım ama her bölüm 600-700 kelime die o düzeni bozmak istemedim.
E nasılsınız canlarım?
Umarım iyisinizdir.
Yeni bölüm hakkında neler düşünüyorsunuz?
22. bölüme vardık hâlâ çiftlerimiz kavuşamadı aksine ölümler başladı.. Neler düşünüyorsunuz?
Yeni bölümde görüşmek üzere.
Kendinize iyi bakın ballarım💗
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Silinmez Leke
МистикаSadece değiştirdiğim bir okulda, bir cesed ile hayatımın şekkilleneceğine rüyamda bile görsem inanmazdım. Taki o manzara ile karşılaşacağım vakite kadar.. Sadece dizilerde, filmlerde felan olur sanardım... "Çağrı bu bu ölmüş!!" "Şşt sakin ol güzelim...