Huzurx mutluluk, öfke, kin, yalnızlık korku ve daha nice duygular... Hepsi aynı anda. Hepsi aynı ortamda. En önemlisi hepsini aynı kişi ile hissediyordum. Normal miydi? Ahh, şu durumun içinde normal birşey beklesem aptallık etmiş olur muydun? Olurdum olurdum. Hemee çok büyük bir aptallık.
Ben. Zeynep. Zeynep Sarı. Tüm duyguları ile beraber Zeynep Sarı. Tüm iyilikleri ve kötülükleri ile. Tüm imkansızlığı ve imkanlılığı ile Zeynep Sarı.
İnsanlar bazen çaresiz hissederdi. Bazen duygusuz. Bazen de isim vermediği belki de daha önce karşılaşmadığı o duygular ile karşılaşabilirdi. Tıpkı benim gibi. Tıpkı bizim gibi. Tıpkı Silinmez Leke gibi.
Hepimizin derinden kalıcı ve Silinmez Leke'leri vardı. Buna kimse karşı gelemezdi. Doğrulardan kaçamazdık. Tıpkı şuan gibi.Çağrı bir anda elimden tutmuş beni ayağa kaldırmıştı. Ben ise sadece onu izlemek ile yetinmiştim. Diğerlerine hemen gelicez. Demişti. Ayrılmamız ne kadar doğruydu?
Kendime yeni yeni geldiğimde koridorun en son ve en karanlık sadece dışarıdan vuran ışıkların aydınlanması ile önümüzü gördüğümüz bir sınıfa gelmiştik. Çağrı sınıfın kapısını kapatmış ardından kilitlemişti. Kilitlemiş miydi?
"Neden kilitledin?"
"Çat kapı birisi gelip rahatsız etmesin die. Yine birisinin öldüğü haberini duyup yerle bir olmayalım die. Yine birbirimizden en çokta kendimizden kaçmayalım die..."
Yutkundum. Haklıydı. Sürekli birbirimizden en çokta kendi doğrularımızdan kaçıyorduk. Bunun artık son bulması lazımdı.
"Peki... Napıcaz?" saçma sapan sorduğum soruya kendim kızmıştım. "Yani... Of... Ya her neyse."
Yüzüne pis bir sırıtma indiğinde öğretmenler masasının ucuna kalçamı yaslamıştım.
"Hmm. Ne mi yapıcaz?" üzerime doğru yaklaştığı sırada bu sefer kaçmadım. "Hatırlıyor musun Zeynep? En son dudaklarından bahsetmiştim..."
Sözünü bir anda kesip, "Yoo hatırlamıyorum ne zaman dedin. Aaa bak unutmuşum yok bitmiş gitmiş..."
NE SAÇMALIYORDUM? SALAK ZEYNEP!
Ufak bir kahkaha attığında göz devirdim. Ne var biraz saçmaladıysam yani... Kabul biraz olmayabilir ama ne farkeder...
"Bayılıyorum sana." yutkundum. "En çokta bu deli ruhlu hallerine. Seni daha önceden tanımadığım için lanetler okuyorum..." saki ağzından kaçırmış gibi bir anda sustu. Ardından devam etti. "Zeynep..."
"Çağrı..." üzerime biraz daha yaklaştığında masa ile kendisi arasına almıştı.
"Çok güzelsin." dudağımın kenarını kıvırdığımda kasıklarıma ateşler inmişti. "Ve ben artık kendime, sana karşı engel koyamıyorum..."
"Bu da ne demek?"
Biraz daha masa ile arasına sıkıştırınca iyice hapsolmuştum. Lâkin hiçte rahatsız olmamıştım. Bu tuaftı. Ya da değildi bilmiyordum...
"Seni öpmek istiyorum..." dudaklarıma baktı. "Ama öpemiyorum."
Olduğum yerde kıvranıp gözlerine baktım. Öpemiyorum demişti. Beni öpmek mi istemişti? Hayır, buna kanmayacaktım.
"Sana dokunmak istiyorum..." elleri yanağımı okşadı. "Ama dokunamıyorum."
Bir anda kafamı iki yana salladım. Bu ona karşı değil kendi düşencelerime karşı kafa sallayışımdı. Bunu farketmiş miydi bilmiyorum...
"Senin, benim olmanı istiyorum..." baştan aşağı beni süzdü ve kafasını iki yana salladı. "Sikeyim ki bunu da yapamıyorum."
Yutkundum. Bunlar doğru olabilir miydi? 100℅1 yalan olma ihtimali bile beni kahredebilirdi. Peki ya kaldırabilir miydim? Bu ihtimali, sonuçlarını...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Silinmez Leke
МистикаSadece değiştirdiğim bir okulda, bir cesed ile hayatımın şekkilleneceğine rüyamda bile görsem inanmazdım. Taki o manzara ile karşılaşacağım vakite kadar.. Sadece dizilerde, filmlerde felan olur sanardım... "Çağrı bu bu ölmüş!!" "Şşt sakin ol güzelim...