Düşündüm. Acaba bende ona iyi geliyor muydum? Hiç sanmam. Ona iyi gelebilecek en son kişi bile olamazdım ben. Bunu çok iyi biliyordum. Bunu çok iyi anlayabiliyordum. Kendimi küçük göstermekte istemezdim. Lakin, gerçeklerden de kaçamazdım. Ben, bu gerçeği dokuz yaşımda fark etmiştim zaten. Boşu boşuna neden kendimi kandıracaktım ki?
Küçükken her şey çok masumdu. Sorgulardım. Abim sürekli bana kötü şeylerden bahsederken sorgulardım. İnanmazdım. Hayatın o kadar acımasız olabileceğine inandırmazdım kendimi. Bilmiyorum, neden her şey toz pembe olabilirdi o zamanlar? Hayır, aslında bazı şeyleri anlamıyordum. Sırf bu yüzden iyi geliyordu her şey. Oysa ki şimdikinden daha beterdi geçmiş. Sadece ben bunu yeni fark ediyordum...
Evet, bir kişi daha aramızdan ayrılmıştı. Tek tek hepimiz saçma sapan bir oyun yüzünden bu hayattan vazgeçiyorduk. Hayat umrumda değildi. Umrumda olan bir şey varsa o da hiç birini koruyamamış olmamdı. Elimden hiç bir şey gelmiyordu. En çok bu parçalıyordu beni. Savunmasızdık. Sadece birimiz değil, hepimiz hiç olmadığımız bir şekilde savunmasızdık.
Berk'e olanlardan sonra hiç birimizin ağzını bıçak açmıyordu. Koridora geçmiş, öylece düşünüyorduk. Ege tam karşımda sırtını duvara yaslamış, kollarını birbirine bağlayıp ayakta duruyordu. Gözünü yere sabitlemiş, başka hiç bir noktaya bakmıyordu. Biliyordum, içinde kıyametleri koparıyordu. Öfkesi ile yanıp tutuşuyordu, bunu her kim yaptı ise bulduğu ilk noktada hayatını kaydırıcaktı. Lakin, aklına geliyordu sonra. Yaptığı ya da yapacakları kaybettiklerimizi geri kazandırmayacaktı. Bunu da çok iyi biliyordu. En çokta bu yakmayacak mıydı ki zaten canını? Her şekilde savunmasızdı. İşte tam bu nokta hepimizi yerle bir ediyordu...
Çağrı, Ege'nin çapraz yönünde bir dizini kendine çekmiş, diğer dizini dümdüz yere uzatmış öylece yeri izliyordu. Çaresizdi. Çağrı'yı belki de ilk defa bu kadar çaresiz görüyordum. Bu da beni darmaduman ediyordu. Neden böyle hissediyordum? Bilmiyorum. Onu bu kadar çaresiz görmek beni mahvetmişti. Yanına gitmek istemiştim. Sımsıkı sarılıp, 'Her şey geçicek. Beraber halledeceğiz, söz veriyorum.' demek istiyordum. Lakin ne bunu yapabilecek cesaretim ne de ona herşeyin geçiceğine dahil verebileceğim bir sözüm vardı...
Cemre'de en az bizim kadar dağılmış, Çağrı'nın hemen karşısında ayakta kollarını birbirine dolamış etrafı inceliyordu. Gözlerimiz kesiştiğinde Çağrı'yı gözü ile işaret etti.
"Onun sana ihtiyacı var," derin bir nefes aldı. "Yanına git." dediklerinin karşısında buz kestim. Onun bana ihtiyacı olabileceğini söylemişti.
Peki, gerçekten Çağrı'nın bana ihtiyacı olabilir miydi?
Bir an sadece duygularım ile hareket etmek istemiştim. Başımı olumluca sallayıp Çağrı'nın yanına doğru ilerlemiştim. Gözleri tam karşısında durduğum ayakkabılarıma kaymıştı. Hemen yanı başına geçmiş, onun aksine iki bacaklarımı düz bir şekilde yere uzatmıştım.
"Nasıl hissediyorsun?" gerçekten bu aptalca soruyu sorabilmiş miydim? "Tamam, saçma oldu kabul ediyorum," hala başı yerde öylece yeri izlemeye devam ediyordu. "Bak, senin hiç bir suçun yok." kendini sorumlu tutuyordu. Bunu yapmamalıydı. Belki de benim yüzümden suçluyordu...
Başını bir anda yerden kaldırıp yüzüme baktı. "Hayır, aksine hepsi benim suçum," sesi sert çıkmıştı. "Yine, bir anlık kaybettim kendimi," başımı iki yanıma hayır dercesine salladım ama umursamadı. "O bıçak elime nasıl geldi bilmiyorum. Koyulurken anlamalıydım..."
Sözünü kesip, "Senin hiç bir suçun yok Çağrı." derin bir nefes alıp gözlerinin tam içine baktım. "Sen robot değilsin," yüzünü avuçlarımın içine almamak için neredeyse içimde kıyametler kopardım. "Senin de duyguların var," gözlerimi kaçırıp yere baktım. "Senin de düşüncelerin var," gözlerinin içine yeniden bakıp, elimi kalbinin üstüne koyup, "En önemlisi, senin de bir kalbin var Çağrı."
Bir anda çenemi kavrayıp yüzüne bakmama neden oldu. Yutkundum. "Ben bir robot gibi yaşamaya alıştım Zeynep," gözleri gözlerimde gezindi. "İnsan alışkanlıklarından vazgeçebilir mi?" konuşmama izin vermeden devam etti. "Belki de düşündüğün gibi duygusu ve kalbi olan birisi değilimdir..."
"Hayır, öylesin," sesim sert çıkmıştı.
"Kime göre neye göre Zeynep?" tek kaşını hava kaldırdı.
"Bana göre sana göre ne fark eder?"
"Çok şey fark eder."
"Hayır etmez."
"Eder."
"Etmez."
"Eder!" aynı anda gülümsediğimizde gözler dudaklarıma kaydı.
"Şunu fark ettim de.." baş parmağı alt dudağımı okşamışı. "Çok güzel gözlerin," yutkundum. "Utanınca elma şekeri gibi kızaran yanakların," gülümsedim yeniden gözleri dudaklarıma kaydı. "Ve dudakların Zeynep.." sakince gözlerine bakarken yaşadığımı hissetmiştim. Gözleri bana yaşadığımı hissettirmişti "Dudakların efsane gibi.." yüzüme yaklaştı. Kalbimin atışlarını hissettim. "Yakından bakarken bile nasıl bu kadar güzel olmayı başarabiliyorsun?"
---------------------------------------------------------------------------------------
Bölüm sonu.
Yenii bölümde görüşmek üzere canlarıım
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Silinmez Leke
ParanormalSadece değiştirdiğim bir okulda, bir cesed ile hayatımın şekkilleneceğine rüyamda bile görsem inanmazdım. Taki o manzara ile karşılaşacağım vakite kadar.. Sadece dizilerde, filmlerde felan olur sanardım... "Çağrı bu bu ölmüş!!" "Şşt sakin ol güzelim...