Hiçbir insanın hayatı kusursuz değildir."Benim kusursuz bir hayatım var." Diyen olursa da ya yalan söylüyordur, ya da kendini kandırıyor dur.
Ben "Benim mükemmel bir hayatım var." Demiyorum. Fakat en azından ağabeyimle birlikte mutlu bir hayatım var. Ya da vardı. Ağabeyim ve ben ailemizi genç yaşta kaybettik. Büyük değildik fakat çocuk da değildik. Ağabeyim 19, bense 16 yaşındaydım. Ağabeyim bana bakmak için çok çalıştı. Yeri geldi uyumadı. Bunlar zor günlerimizdi. Ama yine de bir şekilde mutlu oluyorduk. Zaten önemli olan da hayata iyi yönleriyle bakmak değil midir? Ama şu var ki her güzel şeyin bir sonu var derler. Doğruymuş.... hayatta her güzel şeyin bir bir sonu varmış ben de bunu hayatımın en önemli iki şeyini kaybedince öğrendim, ağabeyimi ve anılarımı.......Ağabeyim istediği üniversitedeki mimarlık bölümünü okuyordu. Bense gastronomi bölümünü okuyordum. Her şey güzeldi. Fakat sadece tek bir olay bütün hayatını yıkmaya yetiyormuş meğerse..
28 Mart 2023
Ağabeyimle akşam yemeği için restorana gidiyorduk. Ağabeyimin yıllardır istediği ve sonunda alamayı başardığı siyah motoruyla.
"Heyecanlı mısın küçük burun?"
Ağabeyimin bana küçük burun demesine sinir olurdum. Kim bilebilirdi ki bir gün bunu mum ışığıyla arayacağımı.
"Bana bunu demeyi ne zaman bırakacaksın ağabey." Dedim. Kocaman sırıttı. "Hımmm... bir düşüneyim.. Aslaaa!" Ona doğru göz devirdim.
"Ben küçük bir çocuk değilim artık! Yapma şunu!" Dedim her zaman ki mızmızlığımı yaparak. Bana döndü.
"Acaba sen ne zaman mızmızlanmayı bırakacaksın. 22 yaşındasın ama hâlâ çocuk gibisin." Dedi. Gözlerimi kısarak ona baktım. "Acaba sen ne zaman çocuk gibi benimle inatlaşmayı bırakacaksın. 25 yaşındasın ama hâlâ çocuk gibi davranıyorsun." Dedim bana göz kırptı bu bizim işaretimizdi. Bende ona göz kırptım ve aynanda bağırdık.
Hemde etraftaki insanların ne diyeceğini umursamadan.
"Biz bu dünyanın sonuna kadar hep çocuk kalacağızzzz!!" Dedik.
Meğer her şey yalanmış. Çünkü dünya beni büyümeye zorlayacakmış.
İkimizde birbirimize bakıp gülerken gözüme çarpan ışıkla önüme baktım.
"Ağabey dikkat ettt!!" Ne yazık ki geç kalmıştım. Her şey benim suçumdu. Eğer o arabayı daha önce fark etseydim belki de ağabeyim hâlâ yanı başımda olurdu...
Bizim kahkahalarımızın yerini büyük ve gürültü korna sesiyle, aynı yüksek güçte çarpışma sesi aldı...
~~~~~~~~~~~~~~~~30 Mart 2023
Gözlerimi açtığımda gördüğüm ilk şey gözümü acıtan floresan lamba oldu. Beyaz ışığının parlaklığı gözümü acımıştı. Görüşümü netleşmeye başladığında gözlerimi etrafta dolaştırdım.
Burası.... bir hastane odasıydı.
Bütün duvarlar beyaza boyanmıştı. Sağ tarafında boyumdan büyük pencereler vardı. Tam karşımda ahşaptan, uzun bir masa vardı. Masa duvara dayalıydı. Üzerimde beyaz ince bir battaniye vardı. Solumda ise çıkış kapısı.
Şaşkınlık içinde etrafa bakarken başımın üstünde bir fazlalık hissettim sağ elimi başıma götürdüm. Kafamda bandaj vardı. Ama neden?
Vücuduma baktım. Mavi bir hastane giysisi vardı. Sol kolumda, bileğimden dirseğime kadar beyaz bir bandaj sarılmıştı.
Başım ağrıyordu. Acıyla elimi başıma bastırdım. O sırada fark ettim sağ kolumda da serum takılıydı.
Hastaneye getirilmiştim. Üstelik zarar da görmüştüm. Ne olmuştu bana? Neden burdayım? Ve neden kendime ait hiç bir şey hatırlamıyorum?....
Ben kendi kendime bu sorularla boğuşurken, solumdaki dış kapı açıldı ve içeriye beyaz önlük giyen ve yakasında steteskop olan bir bayan girdi. Anlaşılan doktordu.
Beni görünce yüzü bir anda güldü. "Uyanmışsınız." Dedi sakin ve sevecen bir ses tonuyla. Kadının sarıya yakın kumral saçları, ela gözleri ve de yanaklarında çilleri vardı.
Yanıma geldi. Önce serumun akış hızını kontrol etti. Daha sonra hayatı değerlerime baktı.
"Tansiyonunuz, kalp ritminiz ve kan akışı gayet normal... kendinizi nasıl hissediyorsunuz?" Dedi. Sağ elimi başımdan çekerek "sadece başım ağrıyor." dedim. Gülümsemeye devam ederek beni onayladı.
"Peki bunun dışında bir şey var mı?" Diye sordu.
" Ben kimim?" Dedim. Kadının teni bir anda bembeyaz oldu. Gözleri büyüdü. Şok olmuştu.
"Si...siz hiçbir şey hatırlamıyor musunuz?" Dedi. Başımı evet anlamında salladım. Sakin kalmaya çalışarak derin bir nefes aldı. Ve açıklamaya başladı.
" Gerçekten büyük bir kaza geçirdiniz. Kafanıza güçlü bir darbe aldınız. Çok fazla kan kaybettiniz üstelik sol kolunuzda derin bir kesik var... aslında hafızanızı kaybetmenize bu kadar şaşırmamam gerekirdi. Çünkü ihtimaller arasında vardı. Ama yine bu olay beni gerçekten şoka uğrattı." Dedi. Hem korkmuş hemde şoka uğramış gibi görünüyordu. "Ben Ayperi." Dedi. Gülümseyerek
"Senin dokturunum. Buraya getirildin çünkü daha öncede bahsettiğim gibi bir araba kazası geçirdin. Malesef ki senden geriye sağlam kalan sadece iki şey vardı. Kimliğin ve öğrenci kartın. Telefonun tamamen parçalanmış. Ama yinede kurtarılabilecek bir şey var mı diye kontrol ediyorlar." Dedi. Başımı anladığımı belli edercesine salladım. Gülümsedi.
" peki adım ne?" Dedim. Bir anlık afalladı. Fakat hemen sonra tekrar gülümseyerek cevap verdi.
" Öykü... Öykü Aygın." Dedi.
Bu çok tuhaf bir şeydi. Aslında insanlar isimlerini öğrenmeleri için başkalarına söylerdi. Ama ben ismimi öğrenmek için başkasına soruyordum.
"Benim artık gitmem gerek Öykü'cüm. Bakmam gereken başka hastalar var. Biraz sonra buraya bir hemşire gelecek ve senin serumunu yenileyip bazı ilaçlar verecek. Lütfen ilaçlarını düzenli şekilde iç olur mu?" Dedi. "Tamam." Dedim. Düz bir sesle. Tebessüm etti ve ardından kapıyı kapatarak çıktı.
Düşünmeye başladım. Belki hatırlarım diye geçmişimi düşündüm olmadı. Bulabildiğim sadece boşluktu. Büyük ve karanlık bir boşluk...
Ayperi doktorun gitmesinden birkaç dakika sonra içeriye bir hemşire girdi.
Sarı saçlarını basının üstünde toplamıştı. Mavi gözleri okyanusu andırıyordu. Elinde bir tepsi vardı içindeyse bir serum ve birkaç ilaç.
Gülümseyerek yanıma geldi. "Merhaba ben Ecem. Sizin özel hemşirenizim." Dedi. Başımı onaylarcasına salladım. O sağ elimdeki serumu değiştirirken bende etrafa bakındım. Sağımda ki büyük pencereden nerdeyse bütün hastane görünüyordu. Ve hastanenin isminin yazılı olduğu tabelada.
Sanırım burası özel bir hastaneydi.
Bunu kesinlikle "Özel Yonca Hastanesi" yazısından anlamadım:)
Kadın serumu taktıktan sonra doğruldu. Ve bana bir bardak su ile ilaçlarımı verdi. Şirin ve sevecen birine benziyordu.
Az sonra elinde boş bir tepsi ile çıkışa yöneldi ve çıkmadan önce "Bir şeye ihtiyacınız olursa yatağınızın sol alt köşesindeki mavi düğmeden beni çağırabilirsiniz." Dedi. Daha sonrada çıktı. Biraz daha etrafı süzdüm. Aslında bakıldığında geniş ve rahat bir odaydı. Fakat insan hasta olup burada olduğunda hiç rahat edemiyor.
Uzun bir süre öylece yatak da duruyordum fakat artık canım sıkılmaya başlamıştı. Bu yüzden üzerimdeki örtüyü dikkatlice kaldırıp ayağa kalktım karşımdaki büyük masada bir kağıt ve bir kalem vardı. Gidip onları elime aldım ve yatağa geri oturtarak öylesine çizim yaptım.
Önce güzel geniş bir bahçe çizdim. Bir kaç yerde kendiliğinden çıkan çiçekler. Bahçenin ortasında büyük bir ağaç ve ağacın kalın bir dalında tahta bir salıncak. Salıncak büyük kalın ipler sayesinde ağaçtan sarkıyordu. İplerin ucundaki beyaz tahtadan yapılma oturak bölümünün üstünde elle çizilmiş sarmaşık resmi vardı. Gayet hoş duruyordu. Salıncakta oturan bir kız çizdim kızın açık olan saçları rüzgar ve sallanmanın etkisiyle hava da uçuşuyordu. Kız hemen hemen 12 yaşlarında görünüyordu. Bir de onu arkasından sallayan bir erkek vardı. O da 15 yaşılarında ya var ya yoktu. Dalgalı saçından birkaç tutam gözünün önüne gelmişti. İkiside öyle mutlu görünüyordu ki...
İnsanın resmin içine girip onları seyredesi geliyordu.
Çizimi bitirdim ve kalemi elimden bırakıp incelemeye başladım. Ve o anda aniden gözüm karardı. Kendimde gözlerimi açacak gücü bulamadım. Kulağıma bir takım sesler geldi. Ve bayıldım....
••••••
Açık kumral saçları havada uçuşan kız neşe içinde salıncakta sallanıyordu. Bir yandan da mutlulukla kıkırdıyordu. Arkasından onu sallayan çocuk konuştu. "Nasıl doğum günü hediyeni beğendin mi küçük burun?" Dedi. Kız hızla başını salladı. "Çoook beğendim hem de. Çok teşekkür ederim ağabey." Dedi. Kızın arkasındaki çocuk gülümsedi. "Sevindim." Dedi. Mutlu bir ses tonuyla. Kız ağabeyine döndü. Sallanmaya devam ediyordu. " ağabey sen beni çok ama çok hızlı sallasan yıldızlara ulaşabilir miyim?" Dedi. Ağabeyi kıkırdadı. "Belki salıncakla olmaz ama kim bilir belki bir gün sen yıldız olursun." Dedi. Kız mutluluk içinde gülümsedi. "Görüceksin ağabey bir gün bu dünyanın en iyi aşçısı ben olucam ve bir yıldız gibi parlayacağım." Dedi.
••••••
Gözlerimi yeniden açtığımda hastane yatağında yatıyordum. Ayperi doktor endişeyle bana bakıyor ve gözüme ufak bir kalem gibi görünen bir fenerden ışık tutuyordu. Işığı kapattı ve bana baktı."iyi misin? Herhangi bir ağrın sızın var mı?" Dedi. "Hayır." Dedim.
"Sadece bazı şeyler gördüm ama rüyamıydı yoksa gerçekten vârolmuş birşey miydi emin değilim." Dedim. Gülümsedi. "Anlaşılan anılarını tamamen kaybetmemişsin. Sadece onları yeniden gün yüzüne çıkaracak şeylere ihtiyacın var. Mesela sana geçmişini hatırlatacak bir söz, doku, resim, tat ya da koku. Bunların herhangi biriyle geçmişini yavaş yavaş hatırlayabilirsin." Dedi. Bu beni mutlu etmişti. Belki kısa bir süre sonra kendimle ilgili herşeyi öğrenebilirdim. Tam bu sırada kapı çaldı ve içeriye lajivert takımı kan içinde olan, kömür kadar siyah renge sahip düz saçları dağılmış. Koyu kahve gözlere sahip. Bir erkek girdi.
Yüz hatları oldukça belirgindi.
Hızla nefes alıp veriyordu. Anlaşılan buraya koşarak gelmişti. Ayperi doktor ona baktı sonra tekrar bana döndü. Bir el ile onu gösterirken "Bu benim kardeşim Kuzey." Dedi. Daha sonra da zihnimde tekrar tekrar yankılanan o cümleyi söyledi. "Seni ve ağabeyini o kurtardı..."
Benim bir ağabeyim mı vardı?
Peki o şimdi neredeydi?
Durumu nasıldı?
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Devam edecek...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kusursuz Bir Hayat
RomanceHayatındaki ikinci gerçek kazayı yaşayan Öykü. Bu sefer bir kişi daha değil aynı zamanda hafızasını da kaybetmiştir.