"Bu ne işe yarıyor?"
"Zımba işte ne işe yarıyor olabilir?"
"Bilmiyorum işte o yüzden soruyorum."
Kuzey pes dercesine ellerini havaya kaldırdı ve masasının üstündeki siyah zımbayı göstererek saçma sapan sorular soran Mete'ye baktı.
"Yav söylesene enişte!"
"Ulan kaç yaşındasın?! Zımba ne işe yarayabilir!"
Kuzey artık sabrının sonuna gelmişti. Biz ise onların bu hâline kahkaha atıyorduk.
Mete geldiğimizden beri odada ne kadar eşya varsa hepsini Kuzey'e sormuştu.
Tıpkı iki yaşındaki çocuklara benziyordu.
Kuzey, Mete'nin kafasını yakalamış ve anlaması için iyice yaklaştırıp bir kaç kağıdı zımba ile tuturuyordu.
"Anladın mı şimdi ne işe yaradığını!"
Mete gülerken başını salladığında ise Kuzey onu serbest bıraktı.
Ardından Kuzey bu sinirli hâlinin farkına varıp bana döndü.
"Aşkım biliyorsun ben böyle biri değilimdir. Beni bu hâle bu getirdi."
Tıpkı yaramazlık yapmış ufak bir çocuk gibi Mete'yi gösterdi.
Onun bu hâline gülmeden edemedim.
Ama sonrasında yüzünü avuçlarım arasına aldım ve burnunun ucunu öptüm."Sorun değil."
Kıkırdayarak geri çekildiğimde sırıttı.
Onun bu hâlini anlam vermeden bir anda başımı tutup kendine çekti ve dudaklarımızı birleştirdi.
Gözlerimi kocaman açtım.
Omuzlarından tutup onu ittirmeye çalıştım. Ama başımın arkasında yaptığı baskı yüzünden kafamı çekemiyordum. Ve o ise beni öpmeye devam ediyordu.
Çoktan gözlerini kapatmıştı."Cık cık cık."
"Olan var olmayan var arkadaş."
Caner'in cıklaması ve Mete'nin sözleri benim daha da utanmama sebep oluyordu.
Ama Kuzey benim inatlarıma rağmen bırakmak için kılını dahi kıpırdatmıyordu. Artık pes ettim ve bende onu öptüm.
Ben öpünce geri çekildi.
Sanırım sadece onu öpmemi istiyordu.
Ben şaşkınca ona bakarken o bana gülüyordu.
"Cık cık cık ayıp ayıp. Edep öğretilmemiş bu çocuklara."
"Cık cık cık ayıp ayıp. Edep öğretilmemiş bu çocuklara."
Mete ve Caner aynı anda kollarını göğüslerinde bağlayarak söyledikleri sözün ardından ikimizde onlara döndük.
Onlar ise birbirlerine dönüp.
"Görüyorsun değil mi mümin arkadaşım Mete."
Mete başını salladı.
"Görüyorum mümin dostum. Ah ah gençlik nereye gidiyor."
Söyledikleri sözler yetmezmiş gibi bunları söylerken o kadar ciddilerdi ki hepimiz aynı anda kahkah atmaya başladık.
Biz gülmeye devam ederken bir anda odaya sarı saçlarını özenle taramış olan, zümrüt yeşili gözlere sahip, takım elbiseli bir adam girdi.
(Onu ilk defa görüldüğü kısmı unutanlara için "Yuvarlak Göz" bölümünü okuması tavsiye edilir.)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kusursuz Bir Hayat
RomanceHayatındaki ikinci gerçek kazayı yaşayan Öykü. Bu sefer bir kişi daha değil aynı zamanda hafızasını da kaybetmiştir.