Demirkapı'nın büyük bir gürültüyle açılmasıyla uzandığım yerden sıçrayarak kalktım. "Ne oluyor yine ya..." Susuzluktan Çatlamış sesimle bir yandan da konuşmuşken buranın kendi evim olmadığı gerçeği ile yüzleşip, sesimi alçaltmıştım.Daha önce hiç görmediğim bir İsrail askeri içeriye girdi. birkaç adım gerimde yere eğilip, elindeki tepsiyi de bırakıp konuştu.
"Yemek saati." Dedi eğildiği yerden kalktığında. Kafamı yukarıya doğru kaldırıp yutkunarak yüzüne baktım.
"Beni ne zaman burdan çıkaracaksınız?"
Beni daha ne kadar burda zorla tutmayı düşünüyorlardı? Dün sorgu odasından çıkarıldığım gibi yine aynı yere zorla kapatılmıştım.
"Bir bilgim yok." Dedi sert bir sesle ve arkasına dönüp kapıya doğru adımlarını atarken, omuzlarım düştü.
Dünkü cazaret kırıntılarımı bu gün bulamıyordum. Dün emin çıkan sesim bu gün içime kaçmıştı. Çünkü burası Türkiye değildi buradaki insanların adalet sistemi farklıydı ve ben dün bir aptal gibi davranıp iyice onları kendime düşman etmiştim.
"Ama Sen yine de buradan çıkacağına dair içinde bir umut besleme." Kapının hemen yanında söylediği şey ile başımı yerden kaldırarak ona baktım.
"neden?"
Demir kapının kulpunu tutuyordu bir eli. Gözlerini üzerime deydirdi. "Şimdiye kadar buraya düsen hiç kimse çıkamadı. ve Senin de onlardan bir farkın olmadığına göre." Deyip, Demir kapıyı büyük bir gürültü ile üzerime kapatı tekrardan. İstemsizce ilkilip duvara iyicene yaşlanmıştım.
Bu kapının sesinden nefret ediyorum.
Bu insanlardan nefret ediyordum.
Düştüğüm bu durumdan nefret ediyordum.
Hiçbir suçum günahım olmadığı halde burda tutsak kalmıştım.
Kendimden nefret ediyordum
Her şeyden nefret ediyordum.
Bir hırsla önüme koyulan lapa pilav ile bayat ekmeye ve bir bardak suya baktım.
Bunları mı yiyecektim ben şimdi? Gerçekten mi? Bunları yiyeceğime Açlıktan ölmeyi yeylerdim. Tepsideki suyu tek alıp içmeye başladım.
Bardaktaki suyu tamamen bitirince bardağı dudaklarımdan uzaklaştırıp, geri tepsiye koydum. Tepsiyi elimle Bir kenara itim.
Görmek istemiyordum.
Günlerdir boğazımdan geçen tek şeydi bu su.
Böyle devam ederse açlıktan ölecektim elin bilmediğim topraklarında.
Geri soğuk zemine uzandım.
İnsan bir yatak baza gibi bir şey koyardı buraya. Kaç gündür soğuk zemine serdiğim bir patanye ile idare ediyordum.
Bu durumda Düşündüğüm şey ile güldüm. Herşey tamıs gibi sadece yatak mı eksikti Nova?
"Ey kardeşlerim korkmayın, korkmayın! Şu kâfirlerin göstermelik güçlerinden korkmayın. Süphesiz dünyalık olarak onlar bizden üstün görünseler de Allah'ın yardımı elbet bizim üzerimize olacaktır." Diye bağıran bir sesle uzandığım yerden kalkıp, kulağımı sesin geldiği yöne doğru kaparttım.
"Hiç şüphe yok ki İslam yine Galib gelecektir. Bize düşen kâfirin zulmüne direnmektir." Diyen ses ile büyük bir gürültü koptu. Demir kapıya doğru koştum kapının tam yukarısında küçük bir bölme vardı. Havasızlıktan ölmeyelim diye kapïlara eklemişlerdi. eğer oraya Uzana bilsem neler olup bittiğini Göre bilecektim. Ayak parmaklarımın üzerinde yükselip, küçük bölmeden dışarıya baktım.