29

812 49 64
                                    

🎶I Saw You-Jon Bryant

***

Telefonumun ekranının gelen aramayla aydınlanmasıyla olduğum yerden isteksiz bir şekilde doğruldum. Birkaç saat önce geçirdiğim atağı ve yaşananları hâlâ tam olarak sindirebilmiş, üzerimde yarattığı huzursuzluğu def edebilmiş değildim ve başkalarıyla kuracağım en ufak iletişime bile tahammülsüzdüm. Arama ekranında boy gösteren Annem yazısı da bu isteksizliği ve tahammülsüzlüğü pekiştirmekten başka hiçbir şeye yaramazken ekrana bakmakla yetindim. Elimi uzatıp o aramayı açmak şöyle dursun, reddetmeye bile mecalim yok gibi hissediyordum.

Melissa gece olmasını gözardı edip dizi eşliğinde atıştırmak için aldığımız yemek siparişini salonun ortasındaki masaya bırakıp yanıma yerleşti. Gözleri ilk telefonumu, sonra da beni bulurken arkama yaslanıp kumandayı elime aldım.

"Açmayacak mısın?" derken sipariş poşetinin içindekileri çıkarmaya başladı. Dizlerimi kendime çekip kumandanın tuşlarına basarken hissizleşen parmaklarımı görmezden gelmeye çalıştım.

"Hiç içimden gelmiyor." dedim Netflix arama motoruna dizinin adını yazarken.

Yine yaşanan ne varsa benim tarafımda yaşandığı için bu telefonu cevapsız bırakmam annem için anlamsızdı. Her şeyi içimde yaşayıp halletmeye çalışıyordum, annem tarafında her şey mükemmeldi. O mükemmeldi, anneliği mükemmeldi, bana "onun kazandırdığı" hayat mükemmeldi. Onunla konuşsam, her şeyi gözünün içine sokarak dışımda yaşasam da yolun sonu aynıydı. Bu telefonu açmamamın ve ona duyduğum sinirin anlamsız olacağı bir son, bütün ihtimalleri kendine zincirlemiş olan bir son.

"Belki önemlidir, aklın kalmasın sonradan." dediğinde aklımdaki düşüncelerle birlikte telefonu cevaplamaya iteledi beni.

Haksız değildi, aklım kalacaktı. Eğer açmazsam yine kendimi her şeyin sorumlusu yapacaktım. Yine suçu kendimde bulmaya müsait bir zihniyetin ortasına atacaktım kendimi. Bu aralar haşır neşir olduğum, uzaklaşmak istediğim o zihniyetin ortasına daha da kök salacaktım.

Tüm bunlardan kurtulmanın motivasyonuyla telefonuma uzandım ve beklenmedik bir hızda açtım. Aylık görüntülü konuşmamızı yapacaktık ve bitecekti. Bir daha ki sefere kadar rahat olacaktım.

Phil ile birlikte ekranda belirdiğinde zorlama olmamasına özen gösterdiğim bir tebessüm takındım. İkisi de çok mutluydu, sadece Amerika'da hava güneşli değildi anlaşılan, burada sadece havanın karanlık olmadığı gibi. Bunu etkilemek istemezdim.

"Nasılsın güzellik? Seni özledik." dedi Phil annemin omzunun üzerinden.
Phil'i görünce bu tebessüm içten bir hâle büründüğü için göz ardı edilemeyecek bir rahatlama hissettim.

Ben de sizi özledim. Her şeye rağmen çok özledim ve yanınızda olmayı isterdim. Böyle hissetmek beni ne kadar aciz kılsa ve hissettirse de, isterdim Phil.

"İyiyiz." dedim ve birkaç saniyeliğine Melissa'yı kadraja soktum. "Ben de sizi özledim. İşlerin yoğundu, rahat mısın şimdi?"

Melissa afallamış gözlerini üzerime dikerken ellerini sessiz tutmaya çabaladığı gülümsemesinin üzerine kapattı. Birazdan onunla konuşmak isteyecekleri açıktı. Ne kadar çabuk atlatırsa o kadar iyi olacağından bu duruma zemin hazırlamıştım ben de, stresli şeyleri ertelemek stresi arttırmaktan öte hiçbir şeye yaramıyordu sonuçta.

"Rahat Lu, hatta sana bir haberimiz var." diyip gülümseyerek Phil'e döndü annem. İkisi de gülerek birbirlerine bakarken kaşlarımı kaldırdım.

safe place | melissa vargasHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin