⏤ akmu, chantey
O tanıdık beden, kendinden emin duruşu ve beni yok sayan gözleri ile sınıfa girdiğinde benim bakışlarım onun üzerinde yine.Gömleğinin üzerine giydiği kahverengi ceketi saçları ile uyum sağlıyorken sol eli pantolonunun cebindeydi. Çantası zaten oturduğu arka sıranın üzerinde duruyor, muhtemelen ders başlamadan lavaboya gitti ve oradan geldi şimdi. Cebindeki elini kaldırıp oturduğum sıraya el salladığında benim bakışlarımı görmemesi imkansız, ona bakıyorum çünkü. Günaydın merhabasını salladığı eli ile yanımda oturan Soobin için yaptığını bildiğimden tepkisiz kaldım. Bakışlarımı masamın üzerine çevirdim.
"Beomgyu, burnun akıyor. Kitabına damlamadan sil çabuk."
Soobin'in fısıltılı uyarısını sadece ben değil, hemen önümüzdeki sırada oturan Nayeon ile Jiseul de duymuş olmalı ki birbirlerine dönüp bana yandan bir bakış atarken kıkırdadılar. Burnumun akması doğaldı tabii ama damlaması pek hoş olmazdı sanırım.
Kızların gülüşü oflama sebebim olurken burnumu sildim çok bastırmadan. İyileşmeliydim bir an önce. Peçeteyi indirirken Soobin'e baktım. "Sana bulaştıracağım diye endişelenmiyor musun?" Okuduğu kitabı masanın üzerine bıraktığında en arka sayfasından çıkardığı ipli ayracı kaldığı sayfanın arasına bırakarak kapattı kitabını. Üzerindeki mavi yelek Choi Hanım'ın ellerinden olmalıydı. Çok yakışmıştı ona. Sempatik bir hava katmıştı sarı saçları ile birlikte. "O kadar kötü görünmüyorsun. Şimdilik sadece burnun akıyor. O yüzden sorun etmedim."
Neyse ki söylediği gibiydi. Üşümüyordum, boğazlarım ağrımıyordu ya da ateşim yoktu. Mide bulantım da yoktu. Sadece burnum akıyordu. Ben elimdeki beyaz peçete ile burnumu yeniden silerken kafamı biraz eğmiştim. Yönüm Soobin'e dönüktü, sınıf ise arkamda kalıyordu. Herkes kendi halindeydi. Derse geç kalan öğretmen bekleniyordu. Çoğu kişi kendi sırasındaydı. Ama bir grup, arka duvar sırada toplanmıştı. Soobin'in bakışları da onlardaydı. Bana doğru eğildi. "Dikkatleri üzerine toplamış bile, hiç şaşırmadım."
Kaşlarımı kaldırdım. "Kimden bahsediyorsun?"
"Gri kafadan bahsediyorum. Henüz ismini bilmiyorum. Ama şehir merkezinden gelmiş."
Peçetemi avuçlarımın arasında toplarken bahsedilen kişiyi hatırladım. On dakika önce, ben sınıfa girmeden evvel çarptığım çocuktı. Dönüp bakmamak için kendimi zor tuttum yine. Soobin söylemese varlığını unutacaktım. Sahi ne arıyordu bizim sınıfımızda? Yeni öğrenci miydi?
"Kim ki o?" Merakıma yenik düştüm, sordum Soobin'e. Arkasına yaslanırken soruma yanıt vermesini bekledim. Ama bakışları arkama bir yere kaydığında, "Selam." dedi sadece. Burnuma dolan parfüm kokusu çok hoş. İki farklı kokuyu alabiliyorum. Özellikle biri çok tanıdık. "Nasılsın Soobin?" Tanıdık... tıpkı bu ses gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
angel 秋
Fanfictionsadece aşktan ve güvensizlikten ibarettik. güvensizlik kabardıkça kabarmış, aşk ise parçalanmıştı. yağmur bir daha yağmamak üzere durmuştu, dilek fenerlerimiz daha uçarken uzaklaşmıştı birbirinden. sözler tutulmadan unutulup gittiğinde, anılar kalmı...