⏤ aimer, ninelie
Yağmurun dinmesini bekliyorum tek başıma. Okulun bahçesinde kimse kalmadı.Yarım saat oldu okulun dağılma zili çalalı ve tüm öğrenciler yağmurun durmasını fırsat bilip koşarak gittiler evlerine. Bir saat sonra, öğleden sonra dersleri başlayacak olan küçük öğrenciler gelecek. Onlar gelmeden çoktan gitmiş olurum. Ama acele etmediğim için yağmura yakalandım.
Şimdi okulun kocaman, yağmurun ıslattığı boş bahçesinde ayakta durmuşken evime gitmek istiyorum bir an önce.
Nefesimi seslice dışarıya verdikten sonra elimin tersiyle yaşlanan gözlerimi sildim. Kang Taehyun'un yüzünü silmek istedim aklımdan.
Hayır, tamamen değil. Tamamen silinmesin.
Bana, bugün kantinde otururken kızlara ne fısıldadığını söyledi. Hiç tahmin edemeyeceğim bir şeymiş. Sırrını söylemiş. İnsan hiç sırrını bir yabancıya söyler mi?
Ona kızlardan hoşlanmadığımı söyledim, melek. dedi bana. Ve ben, o teneffüs bitene kadar ağladım. Kantindeki öğrencilerin garip bakışlarına maruz kaldım, Taehyun onların sorularını geçiştirip yüzümü gizledi ve anlayamasa da soru sormadan ağlamama müsade etti.
Derse girme vaktimiz geldiğinde birlikte gittik lavaboya. Elimi yüzümü yıkadım, bekledi o da beni. Ona her ne kadar beni dışarıda beklemesini söylesem de girdi içeri. Neden ağladığımı sordu ısrarla. Ben de ona sordum, neden böyle gizli bir şeyi kızlara söylediğini. Başına geleceklerden haberin yok dedim. Neden bunu onlara söyledin?
Abartıyormuşum. Öyle söyledi. Abartmadığımı söyledim. Burası senin yaşadığın dev binalarla dolu modern şehir merkezi değil, dar görüşlü insanların yaşadığı küçük bir kasaba dedim ama yanlış anladı sanırım. Sonra... bana ilk defa hoş olmayan bir cümle kurdu. Söylediğim şeyin gerçekliği senin mideni bulandırdıysa söyle bana, kasabalıların günahını alma hiç boşuna.
Gitti sonra.
Beni lavaboda yalnız bıraktı. Kalan derslere de girmedi. Okuldan çıkmış. Soobin sordu neden ağladığımı. Hiçbir şey söylemedim. Taehyun'u sordu. Bilmiyorum dedim. Kafamı sıramdan kaldırmadım. Önümdeki kızların fısıltılarını dinlemedim. Derslerin bitmesini beklerken sessizce ağlayarak uyuyakalmışım.
Onunla konuşmalıydım. Beni bu şekilde yanlış anlaması sahiden o kadar kötü hissettiriyordu ki, en azından kendimi ifade etmeliyim.
Şemsiyemi indirmedim. Gözlerimi silmeye devam etsem de ağlamaya devam ediyordum. "İnsanlara kendimi ifade edememekten nefret ediyorum." Fısıldadım yağmura doğru.
Beni yakından tanımadığı için ona kızamazdım. Ama söylediklerimden bu anlamı çıkarması kötü hissettiriyordu işte. Sahiden bahsettiğim kasabadakilerdi. Burada yaşayan insanlar severdi başkaları hakkında konuşmayı, onları yargılamayı. Sadece kendi düşüncelerini belirtirlerdi ve aynı görüşte olmayanlara büyük ayıp yapmışlar gibi davranırlardı. Halbuki düşünce öznel olurdu, değil mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
angel 秋
Fanficsadece aşktan ve güvensizlikten ibarettik. güvensizlik kabardıkça kabarmış, aşk ise parçalanmıştı. yağmur bir daha yağmamak üzere durmuştu, dilek fenerlerimiz daha uçarken uzaklaşmıştı birbirinden. sözler tutulmadan unutulup gittiğinde, anılar kalmı...