✦ yirmi dokuzuncu bölüm

278 54 20
                                    

iu, love poem

"Melek tutar mısın?" Taehyun elindeki kahve bardağını bana uzattığında aldım elinden hemen

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



"Melek tutar mısın?" Taehyun elindeki kahve bardağını bana uzattığında aldım elinden hemen. Boşta kalan iki eliyle de üzerine oturduğu kayanın kenarlarından birer küçük taş aldı. Onu izliyordum. Önümüzde akan dereye çevirdi kafasını. Ellerindeki taşları teker teker sektirerek dereye fırlatırken "Gördün mü?" diyordu çocuk heyecanı ile çıkan sesiyle. "Kaç kere sekti taş."

"Ama o derede küçük balıklar var. Taş atmasan daha iyi olur."

Taehyun kafasını çevirip bana baktığında omuz silkti. "Bir şey olmaz."

Kaşlarımı çattım. "Öldürebilir onları fırlattığın taşlar."

Taehyun beni duymamış gibi söylediğimi umursamadı. Elinde kalan taşları da yana eğip dereye doğru fırlatmaya devam etti. İki elimde de kahve bardağı olduğu için kolunu tutamıyordum ama sağ ayağımı kaldırıp Taehyun'un üzerine oturduğu kayalığı ittirdiğimde dengesi bozulur gibi oldu. "Tamam atmıyorum taş falan." Ellerini sirkeleyip bana doğru döndüğünde gülümsüyordu. "Sinirlenince sevimli göründüğünü bilmiyordum."

Kaşlarımı düzeltirken dudaklarımı birbirine bastırdım. Bakışlarımı yüzüne indirmiştim. Az önce üzerindeki şişme montunu çıkarıp sırtıma örttüğü için şuan üzerinde gri boğazlı kazağı ve mavi ceketi vardı. Siyah pantolonunun bilek kısmına az önce ayakkabımın ucu değdiği için hafif tozlanmıştı. Elini bana doğru uzatıp kahvesini elimden aldı.

Aslında pek üşümüyordum. Buraya gelmeden önce üzerime ağır siyah bir kazak ve kalın kumaş pantolonlarımdan birini giymiştim. Montum yerine sıfır kol şişme mont geçirmiştim üzerime de. Ama dereye geldiğimizde çok kısa bir an içim titreyince Taehyun üşüdüğümü düşünmüş, ne kadar ısrar etsem de kendi montunu çıkarıp örtmüştü üzerime.

"En sevdiğin hayvan hangisi?"

Buraya gelirken yolda bir kafeden almıştık kahveleri. Soğumasını beklediğim kahveme dilimin ucunu değdirirken Taehyun'un sorusuyla duraksayıp ona baktım. Düşünmedim bile cevaplarken. "Uğur böcekleri. Senin hangisi?"

Taehyun soruma yanıt vermeden önce benim yanıtıma şaşırdı. "Uğur böceği mi?" Ayakkabısının uçları, tam önümdeki kayanın üzerinde oturduğu için benim ayakkabıma değiyordu. Taehyun'un yanıtıma şaşırmasına anlam veremedim. Ama yüzündeki gülümseyen ifadesine bakılırsa bir sorun yoktu. "Benim kedi, özellikle beyaz olanlar."

Tüyleri bembeyaz kedileri bu kasabada pek görememiştim. Merak ediyordum da. Taehyun kahvesinden bir yudum alırken bu sefer ben sordum. "En sevdiğin renk hangisi?"

"Mavi ya da siyah. Senin?"

"Beyaz. Belki bir de yeşil."

Birbirimiz hakkında öğrenmeye çalıştığımız en basit soruları belki de biraz geç soruyorduk birbirimize. Ama ikimiz de sadece isimlerimizi bilerek yakınlaşmıştık. Taehyun'u babası vefat eden yirmi yaşındaki çocuk olarak tanımıştım bir süre sadece. Ve o süre içinde hakkında hiçbir şey bilmiyorken yakınlaşmıştım. O da öyle. Hakkımda bilebileceği pek bir şey yoktu zaten.

angel 秋Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin