⏤ one direction, right now
Kurşun kalemimi hareket ettirerek gözlerini yavaşça çizmeye çalışırken kulaklığımın ikinci kablosunu da kulağımdan çıkardım. Yağmur hızlandığı için müzik çalardaki şarkıyı durdurup doğal su sesini dinlemek istedim. Beni rahatlatıyordu tam anlamıyla.Salonda açtığım pencerenin kenarındaki koltuğa oturduğumda aslında resim çizmek gibi bir düşüncem yoktu. Ama babamın defter ve kalemi yanımdaki masanın üstündeyken hemen elime alıp resim çizmeye başlarken buluverdim kendimi. Öylesine karalarım genelde. Çok yetenekli değilim ama idare ediyor çizdiklerim sanırım. Yeonjun çizdiğim resimleri severdi önceden.
Öğlen vaktiydi. Yağmur yine yağıyordu. Sonbaharın başında yağmaya başlamıştı. Kış ayına girmeden önceki son güne kadar yağacak gibi duruyordu. Tamamen iyi olana kadar okula gitmememe annem karar verince, bugünü evde yalnız geçiriyordum. Ama burnum akmaya devam etse de başka bir ağrımın olmaması iyileşmeme çok az kaldığını gösteriyordu.
Annem az önce Yeonjunların evine gitti. Dün de gitmişti. Akşam yemeğinde babam ile konuşurlarken dinledim ben de onları. Yeonjun'un amcası kalp krizi geçirmiş, neredeyse bir ay önce vefat etmiş. Şehirde cenaze işlemlerini ve kalan tüm işleri hallettikten sonra eşi, herkesten uzaklaşmak için iki çocuğunu da alıp buraya, bu sakin kasabaya gelmişler. Kang Taehyun üniversite ikinci sınıf öğrencisi iken lise birinci sınıfa giden bir erkek kardeşi daha varmış. Annemin söylediğine göre küçük kardeşi Minhyun kimse ile konuşmamakla birlikte yemek de yemiyormuş. Yeonjunların evinin atmosferi şimdi çok kötü durumda olmalıydı.
Peki Yeonjun nasıldı?
Taehyun'un kafasını dağıtmak için derslerimize girmesi iyi fikirdi ama işe yaradığını düşünmüyorum. Kucağımdaki defteri kenara bırakırken açtığım pencereye yaklaşarak temiz toprak kokusunu içime çektim. Ama burnum maalesef ki tıkalıydı. Eğlenceli bir şeyler yapmak yerine belki biri onu göğsüne çekip sarılmalıydı. Elbette bunu hem kuzeni hem de ailesi yapıyor olmalı ama gerçek üzüntüsünü göstermiyor diye düşünüyorum. Gizliyor. Çünkü dün ona bakkalda çikolata uzatırken savunmasız halini ve dolan gözlerini görebildim. Düşünceli duruşunu hatırlıyorum. Belki ben yanlış yorumluyorumdur size göre ama görünen bu ise, ortada bir yanlış yoktu.
Yağmur şiddetli yağıyordu. Bu yüzden muhtemelen sokakta kimse yoktu. Hızlıca bakkala inecektim. Üzerimdeki bebek mavisi, uçan beyaz kanatlı bebek desenli pijamalarımı değiştirmeye gerek duymadım. Geç uyandığım için daha kahvaltı yapmadım ve sanırım midemin bulantısı açlığım yüzünden. Annem iki gündür saat başı bana süt kaynattığın için dolapta hiç süt yoktu. Sonuncusunu sabah kaynatıp dışarı çıkmıştı.
Anahtarı pijamamın cebine koyarken beş dakika sürecek olsa da kapıyı arkamdan kapattım. Bakkalın içindeki merdivenleri kullanarak inmeye başladım. İki adım daha az atmak içindi sadece. Ama aslında hiç yorgun hissetmiyordum. Elimde hiç yokluğu eksilmeyen peçetemi burnumun ucunda hissettiğim ıslaklığı silmek için kullanırken "Ben geldim," dedim kapıyı itip içeri girmeye çalışırken. Sesim yüksek çıkmıştı. Ama ağır beyaz kapıyı ne kadar yana itmeye çalışsam da gücüm yetmedi. Normalde kolaylıkla itebilirdim ama olmadı. "Baba! Orda mısın? Kapıyı açamıyorum. Ağırlaşmış sanki biraz bu kapı. Kilitledin mi?" İtmeyi denedim yeniden. Olmadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
angel 秋
Fanfictionsadece aşktan ve güvensizlikten ibarettik. güvensizlik kabardıkça kabarmış, aşk ise parçalanmıştı. yağmur bir daha yağmamak üzere durmuştu, dilek fenerlerimiz daha uçarken uzaklaşmıştı birbirinden. sözler tutulmadan unutulup gittiğinde, anılar kalmı...