— lewis capaldi, before you go
Gri açık renk berem Taehyun'un saatler önce ördüğü saçlarımı üzerindeyken kulaklarımı üşütmüyordu hiç. Krem rengi atkımı boynuma annem doladı, beyaz bol kazağım ile birlikte hoş göründüğünü söyledi. Kot rengi kargo pantolonumu da giyince üşümeyeceğime emin olup çıktım evden.Evden çıktığımda üçü de beni bekliyordu yürüyeceğimiz yolun kenarında. Onlara doğru yürüdüm. Bakışlarım sigarasını içerken arabaların geçtiği ıslak yolu izleyen güzel oğlandaydı. Atkısını takmıştı o da. Saçları ile aynı renkte atkısı boynunda güzel duruyordu. Siyah montu ve siyah pantolonu ile yan yana yürürken yine zıt bir görüntü oluşturacağımızı bilmek gülümsetti beni.
Yeonjun ile Soobin birbirleri ile konuşurken onlara katılmayıp sigarasını tüttürmesi ile anladım düşünceli olduğunu. Adımlarım yanlarına yaklaştıkça gürültü çıkardığında bakışları beni buldu. "Nihayet." dedi Yeonjun. "Donduk oğlum seni beklerken."
"O zaman buza dönüş Yeonjun ne yapayım?"
Ettiği küfür Soobin'i güldürürken ben duymamazlıktan gelip Taehyun'a yaklaştım, o da bana bakarken doğruldu ve elindeki bitmemiş sigarasını yere atıp ayakkabısının ucu ile söndürdükten sonra eğilip çöpü yerden aldı. Birazdan yolun kenarlarında duran çöp konteynırların birine atacaktı. Kemanı ise kutusuyla birlikte sırtında çanta olarak asılıydı. Sigarasını tutan eline, kollarına kaydı gözlerim. Ve ardından yeniden ona baktım. Anladı ne istediğimi. Kafasını çevirip etrafımıza baktı. Yağmur durduğu için yürüyen insanlar ve yoldan geçen otobüslere bakan gözleri yeniden beni bulduğunda derin bir nefes alırken gülümsedi, gülümsedim.
Sarılamayacak oluşumuz gülümsetti ikimizi de.
Yeonjun ile Soobin yürümeye başladığında adım atacakken Taehyun önüme geçti. Beni durdurdu. Beklemediğim şekilde kollarını açıp bana sararken "Sorun değil." dedi hemen. "Sarılamayacak kadar kötü durumda değiliz."
Tereddüt ederek kollarımı sardım ben de ona. Boynumda asılı duran fotoğraf makinem sallandı. Yavaşça geri çekildiğinde yürümeye başladık. Şimdi yokuşa doğru ilerliyorduk. Soobin ile Yeonjun önümüzden yürürken yavaş adımlarla takip ettik ikisini. Gözlerim sırtındaki kemana kaydı. Ellerimi cebimden çıkarmadan yürümeye devam ettim. "Karar verdin mi peki ne çalacağına? Çok merak ediyorum ben."
Sigarasını, adımlarını durdurup kaldırımın ucundaki konteynıra attıktan sonra ellerini silkeleyip kokunun azalmasını sağladı. Aslında üzerinde hep bir sigara kokusu vardı onun, kendi parfümüne karışıyordu bazen. "Siyah kuğu." dedi yanıma doğru geldiğinde. "Sever misin?"
Siyah kuğu, dinlediğim en harika şarkılardan biri olabilirdi. İlk dinlediğimde üç sene önce, büyük annemin yanında şehir merkezdindeydim. Şarkı o zamanlar çıkmıştı sanırım çünkü her yerde duyuyordum. Sevmiştim. Melodisi ve sözleri kulaklarımın en güzel ritimdi. "Çok severim." Kaldırımın üzerindeki taşları izlerken gülümsüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
angel 秋
Fanfictionsadece aşktan ve güvensizlikten ibarettik. güvensizlik kabardıkça kabarmış, aşk ise parçalanmıştı. yağmur bir daha yağmamak üzere durmuştu, dilek fenerlerimiz daha uçarken uzaklaşmıştı birbirinden. sözler tutulmadan unutulup gittiğinde, anılar kalmı...