ANGEL 秋
yağmurdan kaçıp bakkala koş yine. beni görmek için geldiğini inkar et. dersi dinlemek yerine bana küçük not kağıtları fırlatmaya devam et. hepsini cebimde sakladım. benden gizli içmek için saklandığın köşelerde seni yine elinde sigaranla yakalayayım. uzayan saçlarıma minik örgüler ekle, ben de gri saçlarını yıldızlarla süsleyeyim. deredeki balıklara taş attığın için kavga edelim. kollarıma bıraktığın kemanınla sana en güzel şarkıları çalmayı deneyeyim, çıkan gürültüye birlikte gülelim. melek diye seslen, ismimi unuttur bana. gökyüzüne bıraktığımız fenerlerin ardındaki dileğimi çok merak ettiğin için söyleyeyim sana. hatta belki beni yeniden yağmurun altında öpmene izin veririm.
⏤ finneas, angel
Bukchon Hanok Köyü, Seul Güney Kore"Hoşgeldiniz."
Kapının tepesindeki eskimiş demir zilden çıkan ses ile birlikte o alışılmış kelime çıktı dudaklarımdan. Bu sesi duymaktan nefret etmeye başladığımı fark ettim o an. Yağmurun gürültüsü ile birlikte içeri giren kişiyi buyur ettikten sonra kafamı kaldırıp baktım kim olduğuna. Veresiye defterindeki boş sayfaya bir şeyler karalamaktan vazgeçtim, sol elimin arasındaki kalem defterin üzerine düşerken masanın altında duran ayak parmaklarımı büktüm heyecandan.
Şemsiyesi yok. Bardaktan boşalırcasına yağan yağmurun altında sırılsıklam olmuş bir halde karşımda. Kasabanın en yağmur gören gününde bile gelmiş gazetesini almaya. Gazete okumayı sevmediğini söylemişti bana geçen sene. Aldığı gazeteleri babası okuyormuş. Bunu bilmeseydim eğer isteyerek geldiğini düşünürdüm buraya. Ama hayır, babasının zoru ile geliyor. Özellikle hafta sonu gazete almaya gelmekten nefret ettiğini biliyorum. Çünkü hafta sonu ben bakıyorum bakkala.
Kuruyan dudaklarımı dilimin ucuyla ıslatırken gerginliğimi belli etmemeye çalıştım. Islak kabanı ile üşüyor olmalıydı. Neden şemsiyesini almamış? Bu kadar kuvvetli esen rüzgar ve yağmurun altında sırılsıklam olacağını bilemeyecek yaşta değil ki o? İçimden özür dilerken buldum kendimi. Onu artık düşünmemem gerekirdi. Beni ilgilendirmemesi gerekirdi. Benden uzaklaşan birinin yağmurun altında kalması benim umursayacağım bir şey olmamalıydı.
Her zaman nasıl isem yine öyle olmalıydım. İçeri giren kişinin alacağı şeyin parasını ödedikten sonra gitmesini beklemeliydim. Hatta sabırsızca davranıp acele etmesini istemeliydim. Çünkü sonra müzikçalarım kaçıyormuş gibi hemen müzik dinlemeye devam etmek isterdim. Sıkılırdım bazen burada olmaktan. Akşam olsun da evime gideyim derim. Artık gelmesin kimse de kapatayım bakkalı derim ve içeri girmeye devam edenlere gıcık olurum.
Ama bu saydıklarım, kasabadaki tek bir kişi için geçerli değil. O istese ben erkenden açarım bakkalı. Geç saatte geleceğini söylese beklerim geceye kadar gelsin diye. Geldiğinde de gitmesin biraz oyalansın isterim ama o girdiği gibi çıkmak istediği için pek mümkün değil istediklerim.
O gazetesini alırken gülümsediğimde, görmeyeceğini bilerek yaptım bunu. Gizlememe gerek yok, görmüyor zaten. Görmüyor çünkü bakmıyor. O bana uzun zamandır bakmıyor. Beni görmeyi uzun zaman önce bıraktı.
Ben kasanın arkasından onu izliyorum gözümü dahi kırpmadan. Kahverengi saçları kabanının içine giydiği kapüşonundan sarkıyor. Islanmış saçları da. Hasta olacak. Aslında ona söylemek istiyorum bir şeyler. Çok şey var söylemek istediğim ama susuyorum. Susmalıymışım. Eğer olur da hatamı tekrarlarsam, Soobin bu sefer onu gerçekten kaybedeceğimi söyledi. Ben bu ihtimali göze alamam.
Beni anlayabilecek biri olsun istiyorum. Kendini benim yerime koyup yapmam gerekeni söyleyecek biri olsun istiyorum. Hissettiklerimi anlamadan bana yapma Beomgyu, sessiz ol Beomgyu, duyacaklar Beomgyu, boşver Beomgyu, unut Beomgyu, yeter Beomgyu demeleri sinirimi bozuyor. Yapabilseydim eğer düşer miydim bu duruma sanıyorsunuz? Sanıyorsun Soobin?
Her zaman biri duyacak Beomgyu endişesinin söylenmesi artık gerçekten susmama sebep oluyor. Konu ne olursa olsun artık susuyorum. Kişiliğim bu değildi benim. Canlı biriydim ben. Aylar öncesine kadar yanımda en sevdiğim yakın arkadaşım vardı ve ben mutluydum. Ama şimdi her şey darmadağındı.
Elindeki gazetesi ile birlikte kasaya doğru yürürken kafası yine eğik, yüz ifadesi hiçbir anlam içermiyor. Tamam... Tamam bakmayacağım gözlerine. O rahatsızlığını bu kadar belli ediyorken nasıl bakabilirim yüzüne? Sanki bana karşı kötü bir şey yapmış gibi asla göz göze gelmiyor benimle. Sanıyor ki böyle davranınca benim hislerim pes edecek, artık hiçbir şey hissetmeyeceğim. Ama özür dilerim. O öyle sandığın kadar kolay olmuyor.
Bir şey söylemedi. Ben de beklemedim zaten söylemesini. Silindir haline getirdiği iki gazeteyi sol elinde tutarken sağ eli cebindeydi. İkimizden de bir ses çıkmadığında, açık bıraktığı kapıdan içeri giren yağmur damlaları ve rüzgarın sesini duyuyorduk. Rüzgarın kuvvetiyle demir zil yerinden oynuyor içeri kimse girmediği halde. Zilin sesi rahatsız ediciydi. Benim bakışlarım defterin üzerindeyken o oyalanmadan sağ cebindeki elini çıkardı kabanından ve avcunun arasındaki iki demir parayı masanın üzerine bıraktığında bakkaldan çıkmak için arkasını döndü. Yürümeye başladığında tereddüt ettim ama "Şemsiyemi ödünç alabilirsin." pat diye söyledim.
Belki bana yanıt verir diye, Soobin onunla konuşmamam konusunda beni uyarsa bile sordum. Kabul etmese bile en azından beni duyduğunu görecektim. Kabul ederse ben şemsiyesiz kalacaktım. Ama hiç sorun değil. Zaten evimiz hemen bakkalın üst katı.
Saniyeler birbirini kovalarken sorduğum soru ile hiçbir farklı bir hareketini görmedim. Adımları duraksamadı ya da dönüp bana bakmadı. Beni yanıtsız bıraktı. Duymamazlıktan geldi.
Üşüyen ellerimi birbirine kenetlediğimde onun bakkaldan çıkışını ve kapıyı kapatışını izledim. Bir beklentiye girmemeliydim ben artık. Önemsenmeyişim gün geçtikte canımı daha fazla acıtırken buğulanan gözlerimi kapattım. Ağladığımda üşürdüm hep. Ve şimdi hava da soğuktu. Titrediğimi hissettim.
Nasıl birden bu kadar yabancı biri oldum ben onun için böyle?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
angel 秋
Fanficsadece aşktan ve güvensizlikten ibarettik. güvensizlik kabardıkça kabarmış, aşk ise parçalanmıştı. yağmur bir daha yağmamak üzere durmuştu, dilek fenerlerimiz daha uçarken uzaklaşmıştı birbirinden. sözler tutulmadan unutulup gittiğinde, anılar kalmı...