⏤ kyungsoo, rose
Kang Taehyun, çıkardığı ince siyah hırkasını masanın üstüne bırakırken az önce Yeonjun'un verdiği turuncu hırkayı giymişti üzerine. Gülmemek için dudaklarımı kemirirken görmesin diye bakışlarımı üzerinden çekip kafamı eğdim. Üşümeye başlamıştım ama umursamadım. Burada sabaha kadar onunla oturabilirdim. Rengini beğenmediği hırkayı ısrarımla giyerken söylenmeye devam ettiğinde sesini duydum. "Gülüyor musun sen?"Kötü anlamda değil ama güldüğüm doğruydu. Bu renk onu çok sevimli gösterdiğinden, o kabul etmese de yakışmıştı. Kaşlarını çatmıştı, hırkanın üzerindeki bakışları çok komikti. Bu yüzden gülmemek için kendimi sıkıyordum sahiden.
Sorusuna cevap vermediğimde sağ elini kaldırıp çenemden tuttu aniden. Başımı çenemden tutup ona bakmam için kaldırdığında, gülüşümü daha fazla gizleyemedim ve o yüzünü bana doğru yaklaştırırken gülmeye başladım. Dudaklarımı birbirine bastırıp gülmeye devam ettiğimde konuşmak istedim. Çünkü o öylece bana bakarken ne yüzünü benden uzaklaştırıyordu, ne de bir şey diyordu. Bakıyordu sadece. Gülen dudaklarıma bakıyordu.
Gülüşlerimin arasında çenemi tutan eline bakmak için kafamı eğmek istedim ama elini indirmedi. Hatta hafif bir şekilde tuttuğu çenemdeki eli, avucunu açarak yanağıma yatak oldu. Gözlerine bakarken gülüşüm soldu ağır ağır. Ne yaptığını yeni fark ediyordum. Avucunun içinde kavrayan yanağımı baş parmağ ile çok hafif okşamaya başladığında ise, donup kaldım. Yanağımı okşuyordu.
Saatler önce buraya gelirken hissettiğim heyecanı hatırladım. Kuzenini görmek için ne kadar heyecan duyduğumu hatırladım. Sonra beni görmezden geldi yine diye kalbim kırıldı. Yumjin teyze düşüncelerime yeni karmaşıklar eklediğinde ağladım biraz. Ama Taehyun'un yanına oturduğumda, hepsi uçup gitti aklımdan. Ne Yeonjun geldi aklıma, ne de davranışları.
"Güzelsin, melek." Geriye çekilmedi. Yüzüme ne kadar yakın olduğunun farkında değil miydi? Baş parmağı yanağımı okşuyorken şaşkınca ona bakmaya devam ediyordum. O ise gözlerime bakarken dalıp gitmişti sanki. Kendi kendine konuşuyor gibiydi. "Sahiden de çok güzelsin."
Sonra elini indirdi çenemden, kafam bir boşluğa düşmüş gibi hissettim. Ama belli etmeden duruşumu dikleştirdim. Sanki az önce hiçbir şey yapmamış gibi geriye çekildiğinde, kafasını arkasındaki duvara yaslayarak gözlerini kapattı. Karşısında ne kadar şaşkın halde durduğumu göremiyordu. Kendime gelebilmem için sanki gözlerini yummuş gibiydi. Nefesini seslice veriyor, bana bakmıyordu.
Gözlerimi kırpıştırdım. Bunu da normal karşılamalıydım değil mi? Öyle yapmalıyım sanırım. Başka ne yapabilirdim ki? Gergin hissediyordum. Gözlerim kucağımdaki ellerime bakıyordu. Sonra onun sesini duydum. "Yarın derslerine girecek misin?"
"Evet sanırım." Bu garip havanın değişmesi ile yeniden yüzüne bakabildiğimde, o da bana bakıyordu. "Sen?
"Öyle görünüyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
angel 秋
Fanficsadece aşktan ve güvensizlikten ibarettik. güvensizlik kabardıkça kabarmış, aşk ise parçalanmıştı. yağmur bir daha yağmamak üzere durmuştu, dilek fenerlerimiz daha uçarken uzaklaşmıştı birbirinden. sözler tutulmadan unutulup gittiğinde, anılar kalmı...