11. Bölüm

266 40 87
                                    


Uykusu gelen San televizyonu başında az daha uyuyacaktı ki telefonunun sesiyle yanındaki telefonunu eline almış arayan Yunho'yu cevaplayarak telefonu halsiz bir şekilde kulağına götürmüştü.

"San bak şimdi sana ne yapacağını söylüyorum,"

"Sana da selam Yunho, ben iyiyim sen nasılsın?" Uykulu sesiyle esneyerek karşılık verdi San acele bir şekilde konuşan arkadaşına.

"Sen iyisin ama Wooyoung hiç iyi değil San." Yunho bir süre beklemişti haberi yok gibiydi diğerinin, bunu fark edince de konuşmaya devam etmişti. "Deminden beri ağlıyor çocuk evde, işte çok boğulmuş şu aralar yetiştiremiyorum kullanılacak aksesuarları falan diyor birini de alamamışlar her şey buna kalmış en son ağladı sızlandı."

"Ağlıyor muymuş?" dedi sessizce, San'ın uykulu hali yok olmuş iyice yerinde doğrulmuştu.

"Ne biçim sevgilisin sen hiçbir boktan haberin yok."

"Bana bir şey demedi."

"Git ilgilen şununla senin desteğinle benimki bir olmaz." Yunho'nun sesi emir verir gibi çıkmıştı.

San hemen televizyonunu kapatıp evinden çıktı. "Çıktım bile."

Yunho işi hallettiğini düşünüp telefonu sonlandırdı San da hemen Wooyoung'un zilini çalmıştı ayrıca bir yanı ne halde olduğunu çok merak etse de diğer yanı da ona kızıyordu neden bu kadar kötüyse kendisine gelmemişti? Hâlâ aralarının kötü olduğunu falan mı düşünüyordu da gelmiyordu?

Wooyoung yerden kalkıp kapıya doğru yürümüşken kimin geldiğine bile aklını yoracak hali yoktu, kapıyı açıp geriye çekilmişti. San'la göz göze geldiği an San'ın parmağı ona doğru kalkmıştı hemen. Wooyoung'un gözünden akıp yol çizmiş olan yaşlara bakarak parmağını ıslaklığa sürtüp temizledi hızlıca. Çok fazla yorgun gözüküyordu. Bu haline dayanamayarak öne atılmış, kafasını alıp boynuna yaslayarak sakinleştirmeye çalışır gibi Wooyoung'un saçlarını sakin sakin okşamaya başlamıştı.

"Kafayı yedin herhalde San."

"Geç kalınmış bir teselli olarak düşün." diyerek sakinleştirmeye devam etti. Hep böyle oluyordu, her şeye rağmen bu halini gördüğünde çok kötü hissediyordu kendisini. Wooyoung geriye çekildiğinde gözlerini gördüğü gibi çenesini parmaklarıyla yakalayıp incelemişti. "Ne bu gözlerinin hali? Niye yine hiçbir şeyden haberim yok?"

"Yok bir şey sinirim bozuldu o kadar." dedi Wooyoung kapıyı açık bırakıp evine doğru ilerledi.

San içeri girerek arkasından kapıyı kapatıp onu izlemişti. Gözlerini evde gezdirdiğinde çalışma masasında ve yerdeki koltuğun önündeki küçük ayaklı masanın üstünde ve yerdeki defterleri, kalemleri önünde de yere oturmuş onları toplayan Wooyoung'u görünce derin bir iç çekmişti.

"Wooyoung bırak şunları da otur şuraya konuşalım."

"Niye?"

"Yarın için izin al," San koltuğa oturarak yerde oturmuş olan Wooyoung'un yorgun gözlerine baktı. "Sana bu kadar ihtiyaçları varsa çalışma saatlerini düzgün ayarlasınlar, yanına da hemen birini alsınlar. Hatta sen çok yorgun gözüküyorsun yarın gitme bile. Rahatsızım yarın gelemiyorum de bu gidişle olacaksın da zaten."

"Gerek yok ama iyiyim."

"Bir gün yoksun diye hemen batmaz orası, kendine zaman ayır."

Wooyoung gözlerini ondan çekerek kısa bir süre düşünmüştü her şeyi aceleyle yarına yetiştirmek zorunda değildi tabii ki ama hemen bitirse iyi olabilirdi, tüm telaşı bunaydı. San'ın kafasına soktuğu düşünce yüzünden defterlerinin srasındaki telefonunu eline aldı.

mon contraire |woosan|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin