yazardan devam
atakan omzuna konan elin sahibine döndü "neden" dedi "neden gittin? neden şimdi döndün? daha önce değil de şimdi, ne değişti ?" sesi öfkeli veya nefret dolu değildi. yorgundu, yorgun ve kırgın. toprak atakanın ona kırgın olduğunun farkındaydı ve daha kötü olmamak adına her şeyi anlatmaya karar verdi
"daha önce dönemezdim sizi tehlikeye atamazdım" dedi iyide ne tehlikesinden bahsediyordu toprak? ne saçmalıyordu bu adam "ne tehlikesi neden bahsediyorsun anlamıyorum açık konuş" toprak önce kelimeleri toparladı ve konuşmaya başladı "ben italyaya gittikten yaklaşık 1 ay sonra deryayı öldüren adamlar karşıma çıktı..."
toprak italyaya gittikten 1 ay sonra yazardan
"ALİNDEN NE İSTİYORSUNUZ DERYAYI ALDINIZ YETMEDİ Mİ !?" toprak öfke ile haykırdı. sevdiği kızı aldıkları yetmemiş gibi birde kız kardeşi olarak gördüğü kıza zarar vermeye çalışıyorlardı. karşısındaki adam güldü "bizim asla amacımız deryayı öldürmek olmadı, onun sevdiklerini öldürüp ona acı çektirmek istedik, fakat derya buna izin vermedi. tıpkı babası gibi, bizde şimdi diyoruz ki madem yaşarken acı çekmedi ölüyken sevdiklerinin acı çekerek öldüğünü hisseder de acı çekmekten kurtulduğunu sanmaz en azından."
"SİZİ KENDİ ELLERİMLE ÖLDÜRÜRÜM DUYDUNUZ MU LAN BENİ" "ah toprak fazla gerginsin senden canını istemiyoruz, alini bize getirmeni istiyoruz. alin bizim elimize geçince diğerleri de sırayla kendi ayakları ile gelecekler zaten" adamın yanıldığı bir nokta vardı topraktan canını istiyorlardı onun canı ailesiydi "beni öldürseniz bile size alini vermem"
"ah hayır seni öldürmeyeceğiz ölmekten beter edeceğiz" diyip yanındaki adama komut verdi. adam bir video açıp toprağa izletmeye başladı. bu deryaydı, onun yaşadığı her acının bir kaydı şuan toprağın gözleri önündeydi ve bu dayanılmaz bir şeydi. sevdiği kızın gözleri önünde maruz kaldığı fiziksel ve psikolojik işkencelere bakamadı bile. derya nasıl onca şeyi kaldırabilmişti?
"senin saçmalıklarına daha fazla katlanmayacağım" diyip çıkmaya yeltenmişti toprak fakat önüne çıkan adamlar buna engel olmuştu
ertesi gün alinden
hızla hazırlanıp aşağıya indim. dün idil babaanne ile ilgilendiğim için okula gidememiştim. deniz abi bizi okula bırakmak için aşağıda bekliyordu, ben gelince evden çıktık. okul yakın olduğu için hemen varmıştık araba durunca acar indi. ardından bende deniz abiye dönüp "bıraktığın için teşekkürler abi" diyip adeta kaçarcasına arabadan indim. acar kapının önünde bizimkiler ile beni bekliyordu, hızla yanlarına gittim.
benim yanlarına varmam ile zil çalınca mecbur sınıflarımıza doğru gittik. acarların sınıfın önündeyken acarın kolundan tutup bana bakmasını sağladım. sonra ona sarıldım önce şaşırsa da sarılmama karşılık verdi. tam geri çekilecekken "iyi dersler ikiz" dedim. acar donmuştu bunu fırsat bilerek kuzeyin kolundan tutup sınıfa doğru hızlı bir şeklide ilerledim. arkamdan kuzeyin gülüşünü duyuyordum neye gülüyorsa artık
sence neye gülüyor olabilir
sırama oturunca yanımdaki kuzeye dönüp konuştum. "neye gülüyorsun komik bir şey mi var" daha çok gülmeye başlaması ile sinirlerim altüst oldu, hızla koluna vurdum "gülme be" "tamam tamam gülmüyorum ama acara ikiz dedikten sonra çocuğu o halde bırakıp kaçman cidden komik" haklı olabilir. ona cevap vereceğim sırda biricik italyanca öğretmenim sınıfa girdi
dersin başlamasıyla kafamı sıraya koyacağım anda kapı çaldı ve içeri kuzeyin boylarında bir çocuk girdi. koray abi onu görünce güldü "ooo yalçın bey 1 haftadır nerelerdeydiniz özlettiniz kendinizi" diyince çocukta gülüp "korkmayın koray hocam sizi bırakıp hiç bir yere gitmiyorum" dedi adının yalçın olduğunu öğrendiğim çocuk. "bunu duymak beni sevindirdi" dedi koray abi ardından ekledi "e hadi yerine geçte en sevdiğin dersine devam edelim bizde" diyince çocuk gülüp arka sırama oturdu
koray abinin derse geçmesinin ardından tam kafamı sıraya koyacakken koray abi " gece bu metni bize çevirir misin" demesi üzerine metni çevirip kafamı kuzeyin omzuna koyup konuşmaya başladım "bak ben söyleyeyim bilerek yapıyor, bu adamın benim uykuma bir kastı var" demem ile kuzey gülüp "çok ayıp insan kuzeni hakkında böyle mi konuşur cık cık cık" bunu demeyecektin kuzey efendi
"insan abisinin arkasından nemrut suratlı da dememeli " dediğim an gözlerini kocaman açarak omzunda olan kafamı kaldırıp dik durmamı sağladı ve bana döndü "alinim güzelim söylemezsin dimi" bu hali her ne kadar komik olsa de derste olduğumuz için gülemedim. kafamı hayır anlamında salladım, bunun üstüne gözleri zaferle parladı ve "hadi yine iyisin lavivalarını bugün benden" sevinçle sırıttım o sırda zil çaldı
telefonumdan acara kantinde buluşacağımıza dair mesaj yazıp kuzeyi kantine doğru sürükledim. kuzey bana laviva almaya gittiği sırada bende acarların yanına doğru gittim. yanlarında daha önce görmediğim 2 kişi daha vardı. boş bir yere geçip oturdum benim geldiğimi gören milas konuşmaya başladı "kuzey nerede" sırıttım "bana laviva almaya gitti" milas gözlerini şaşkınlıkla açıp konuştu
"kuzey sana yemek yemeden laviva mı alacak hayatta inanmam. o atakan abinin küçük versiyonu sana hayatta aç karnına laviva almaz." haklı olabilirdi "lan sus şom azını açma, ayrıca keyfinden almıyor atakan abinin arkasından dediklerini hatırlattım kendisine ondan yani" milas gözlerini kısmış bana bakıyordu, tam o sırada kuzey elinde lavivalarım ve bir adet tost ile geldi. of hadi ama
"evet küçük hanım önce tost yenecek sonra laviva" hızla milasa döndüm "ben senin şom azını-" susmamı sağlayan şey acarın konuşmasıydı "ben sizi tanıştırmayı unuttum bunlar en yakın arkadaşlarım yalçın ve ege" tanışma faslı bitince aklıma gelen şey ile ağzımdaki son lokma tostumu yutup konuştum
" bugün okul çıkışı göl kenarındaki eve mi gitsek" cümlemin bitmesi ile milas ve lara aynı anda "olur " dedi büyük bir sevinçle. kuzey ise "yani olabilir" sevinçle acar ve arkadaşlarına döndüm "siz ne diyorsunuz beyler" bir an şaşırdılar sanırım onları çağırmamı beklemiyorlardı ilk şaşkınlığını atlatan acardı "olabilir" diyip arkadaşlarına döndü onlarda olur diyince atakan abiye mesaj attım
siz: abiii abim baksa bir
atakan abim: ne isteyeceksin alin
siz: nasıl da iyi tanıyor kardeşini
siz: neyse okul çıkışı bizi göl kenarındaki eve götürür müsün
atakan abim : kaç kişisiniz
siz: 7
atakan abim: ne lazım gelirken alıyım
kafamı kaldırıp beni izleyen gözlere döndüm "milas astım ilacın yanında mı " "evet son olaydan sonra akıllandım"
siz: atıştırmalık bir şeyler alsan yeter zaten her şey orada var
siz: ha bir de ahkeri de getirir misin
atakan abim : tamam getiririm
"atakan abi götürmeyi kabul etti, hatta ahkeri de getirecek." diye sevinçle konuştum. milas anında "ben gelmiyorum o zaman senin biricik kızın beni gördüğü yerde kovalıyor" gözlerimi kısarak baktım milasa "sen ahkere bulaşma o zaten seninle uğraşmaz " milas itiraz edecekken zil çaldı
..................
sonunda okul bitmişti acar anneme mesaj atmış ve izin almıştı. şimdi ise kapının önünde atakan abiyi bekliyorduk. sıkılan milas konuşmaya başladı "bence atakan abi bizi unuttu " tam o sırada önümüzde siyah bir mercedes vip sprinter durdu. sürücü kısmındaki cam açılınca biz gülerek bakan atakan abi ile karşılaştım "geç kaldıysam kusura bakmayın gençler araba ayarlamaya çalışıyordum. malum benim araba hepiniz sığmazsınız" gülüp arabaya bindik
ŞİMDİ OKUDUĞUN
alin gece(düzenleniyor)
Teen Fiction17 yıl önce yapılan bir hata dağılmış bir aile kendi düzenimi kurmuş güçlü ama bir o kadarda yaralı bir kız yarım kalmış bir aşk yarım kalmış bir çocukluk not: argo ve boş muhabbet içerir rahatsız olan okumasın