Saving Her, Again

23 5 27
                                    

Kurtulmaya dair olan tüm umutları, geçen her saniye teker teker yok oluyordu. Bedenindeki su buharlaşırken bir kenara çöküverdi. Kuruyordu, dakikalar sonra buruşmuş bir cesede dönecekti...

Belki kurtulurdu... Belki de kurtulamazdı...

Bağırdı. "Kimse yok mu?" Cevap gelmedi, boğazı daha da kurudu... İç çekti. Hayır, kimse yoktu, kimse olmayacaktı... Burası ıssız bir yerdi.

Ama duvardaki minik çatlaktan fırlayan güneş ışığı vardı.

Güneş ışığı, umudu simgeler. Ve tabii... Ah, ironiye bakın...

Öksürdü. Acıyla, korkunç derecede buruşmuş etine baktı. Zamanı azalıyordu. Son şansıydı, denemekten zarar gelmezdi...

"Apollon?" diye fısıldadı. "Beni duyuyor musun?"

Gözlerindeki sıvı buharlaşmaya başladığında acıyla haykırdı. Vücudundaki her sıvı havaya karışırken ona dayanılmaz bir işkence ediyordu.

Bir çaba, gözleri nemlensin diye göz kapaklarını kapattı. Kuru havayı soluduğunda boğazı acıdı.

"Apollon?.." Ağzından çıkan son söz buydu.

***

Dudağına ıslak bir şeyin değdiğini hissetti. Islak ve soğuk... Boğazından aşağıya ilerledi soğukluk.

"Hadi, Jad... Aç gözlerini..."

Melodik, rüya gibi bir ses... Sıcak bir nefes tenine vuruyor... Başını bir el kavramış, dik tutuyor...

Bu sefer daha sıcak bir sıvı değdi çatlamış dudaklarına. Daha tatlı... Elmalı turta gibi... Nektar?

Göz kapakları ağır ağır açıldı ve sapsarı, parlak bir ışıkla karşılaştı. Gözlerinin yandığını hissetti.

"Ah, sonunda..."

Işık azaldı, azaldı... Şu an karşısında altın saçlı, gök mavisi gözlü, bronz tenli bir oğlan duruyordu.

Oğlan onun saçlarını okşadı. "Geliyorlar, sadece biraz daha dayan..." Alnını öptüğünde, kızın gözleri yavaşça kapanmaya başladı.

Deniz'in Taslak DefteriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin