Arrow of Eros

6 3 5
                                    

"Apollon ile ok atma yarışı yaptığınız doğru mu?"

Eros yüzünü buruşturdu, sertçe çocuğa baktı. "Doğru." dedi sadece. Böyle saçma sorulardan kurtulmak için etrafına bakındı, çocuğun ardında ise kendisine gelmekte olan Phaeus'u gördü.

"Yıllar geçti, sevgili Eros." dedi Phaeus. Sevecenlikle konuşuyor gibiydi ama kinayesi açıktı. "Ancak, hâlâ ona kızgınsın."

"Aynen dediğin gibi, Phaeus. Yıllar geçti ama sen hâlâ onu savunmaktan vazgeçmiyorsun!"

Siyah saçlarının arasında yanağındaki pembelik belirdi. "Onu hiçbir zaman savunmadım."

Eros, alay edercesine sordu. "Onu hiç sevmedin mi o zaman?"

Phaeus kaşlarını kaldırdı, demek bu bir meydan okumaydı... Öyle olsun. "Hiçbir zaman gerçekten sevmedim."

Çocuk, ne oluyor, dercesine Percy'e baktı. Percy ise kendinden beklenmeyecek kadar olağanüstü bir dikkatle konuşmayı dinliyordu.

Tanrı Eros, Percy'in bakışlarından rahatsız oldu, Phaeus'un koluna girdi ve yürümeye başladı. "Ah, Phia... Binyıllar boyu sana anlatmaya çalıştım ama her seferinde dinlemedin beni!"

"Hissettiğim şeyler gerçek değildi, Eros. Senin okun yaptı bunu." Phaeus diken üstünde hissediyordu, bu konunun açılmasından hoşlanmamıştı.

Tanrı, üzgünce ona baktı. Sonra tek omzuna taktığı pahalı çantaya uzandı ve içini karıştırdı. Altın ikor gibi parıl parıl parlayan bir oku çıkardı ve onun ellerine verdi. "Hissedebiliyor musun?"

Oku eline aldığında, sıcaklığı hissetti. Altın ok kanına kaynamak için, göğüs kafesinden içeri girmek için delice bir mücadele veriyordu. "Bu sadece sıradan bir aşk oku."

"Emin misin?"

Hayır, değildi. Okun içinde kendini hissedebiliyordu... Hatta odaklanırsa görebilirdi bile. Bu, milattan bile önce, Eros'un onun için hazırladığı ok olabilirdi. Okun sivri ucunu parmağına sertçe sürttü, bir kısmı derisinin altına girdi ve damarını deldi.

Çevresi değişmeye başladı. Bozkır tepeler ufukta kayboldu, yerine uzunca yeşil bir alan geldi. İnsanlar yok oldu, sadece o kaldı yokuş çimenlikte. Ve çimenlere uzanmış genç adamı unutmamalıyız, tabii.

Phaeus, genci görmek için yaklaştı.

Meltem, altın dalgaları okşuyordu, tıpkı bronz teni gibi saçları da güneş gibi parlıyordu. Gözleri kapalıydı, sarı, sıralı başaklar gözlerini örtüyordu. Beyaz, boyluca bir kumaş vücudunu sarıyordu ve yarıca çıplaklığını örtüyordu. Gencin kaslı göğsü huzurla inip kalkıyordu ancak bir uykuda değildi. Dudaklarının arasında hoş bir melodi mırıldanıyordu.

"Jadira'm, aşkım, her şeyim..." diye mırıldandı. Başaklar aralandı ve onu bir çift, gök mavisi göz karşıladı. Maviler heyecanla, aşkla, hayranlıkla süzdü onu. Ağzı hafifçe aralandı ama ses çıkmadı. Doğruldu, kızın ellerini narince tuttu ve ellerinin arasında aldı. "Gerçekti, hepsi gerçekti. Anlıyor musun artık? Tüm o yaşadıklarımız, aşkımız, üzüntümüz... Hepsi gerçekti."

Phaeus elini çekmek istedi. Titriyordu. "Hayır."

Apollon, elini onun yüzüne uzatmıştı ki Phaeus geriye çekildi. "Yapma."

Tanrının yüzündeki hayal kırıklığı o kadar barizdi ki... "Tamam." diye fısıldadı. "Anladım, yine inkar edeceksin..." Ellerini çekti ve boşluğa salladı.

Tüm görüntüler, o yeşillikler, Güneş Tanrısı... Hepsi kayboldu.

° ° °

18.12.23

~Deniz

Deniz'in Taslak DefteriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin