La, do, mi, do, mi, do...
Sol, si, re, si, re, si...
La, do, mi, do, do-
Lanet ederek ellerini piyanodan çekti. Her seferinde... Her seferinde burada hata yapıyordu! Sürekli doğrusunu tekrarlıyor, tekrarlıyor ve tekrarlıyordu ama her seferinde parmağı o tuşa basıyordu!
Sinirle nefesini verdi ve gözlerini kapattı. Şarkıyı aklından geçirdi, kaç vuruş gerideydi?
Tanrım, çok yavaş çalıyordu!
Gözleri bitkinlikle kitap raflarında dolaştı. Yıpranmış, yırtılmış ciltlere baktı. Karalanmış masalara ve onların boş, kırılmış sandalyelerinde gezindi. Kimse yoktu, koskoca kütüphanede tek kişi kendisiydi ve bu onu çok korkutuyordu.
Gerginlikle fısıldıyordu kendine: Tamam, şu ölçüyü çalacağım ve derhal buradan gideceğim.
O ölçü asla tamamlanamayacaktı.
Son bir kez tuşları eksik piyanoya baktı. Biraz sonra gidecekti, bundan sonra... Emindi. Sol eli tekrar piyanoya yerleşti.
Güzel başlamıştı. Piyano sesi, kulağına bir çello gibi mırıldanıyordu. Sözleri görebilecek miydi peki?
"Ne çalıyorsunuz?"
Olduğu yerde sıçradı. Kafası aniden yanıbaşındaki yabancıya döndü. Nasıl fark etmemişti ki şu ana kadar?
Yabancı, hatasını telafi etmek isterce tebessüm etti. "Çok üzgünüm, sizi ürkütmek istememiştim."
"Ürkmedim, sadece... Çok odaklandım sanırım." Yüzünün ısındığını hissetti, ne saçmalıyordu? Utançtan onun yüzüne bakamadı.
"Hiç önemli değil." Tebessümü genişledi. "Çok güzel çalıyordunuz, affedin, notanız yok mu?"
Yanakları daha da ısındı. "Buna çalmak denemez, yalnızca bir ses karmaşası... Ve hayır, notaya ihtiyaç duymuyorum; ilk sayfayı ezbere biliyorum..." Başını kaldırdı ve ona baktı, sonrasında hemen gözlerini kaçırdı. Niye insanların yüzüne bakamıyordu ki?
Yabancının kaşları havalandı. "Ya, öyle mi?" Etkilendiği sesinden belliydi. "Peki... Hangi şarkı bu - yani, bir melodi veya bir sonat da olabilir..."
"Achilles Come Down." dedi, gülümseyerek.
Adam, eksik taşlı piyanoya baktığında piyanist, onu inceleme şansı buldu. Altın sarısı, düzgün ve parıldayan saçları vardı. Şekilli, yakışıklı bir yüzü; ışıldayan masmavi gözleri ve kıpkırmızı dudakları vardı. Nefesi kesildi, karşısındaki adamın güzelliği şiirlere konu olacak kadar dillere destandı...
Adamın mavi gözlerindeki ışıltı derinleşti. "Achilles... Yunan kahramanıydı sanırım, değil mi?"
Bu soruyu beklemiyordu. "Ah... Evet, öyle." Sesi, soru sorar gibi çıkmıştı. Kendini ukala gibi hissetti.
Aklına gelen şeyden sonra birden gözleri büyüdü. İyi gözüküyor muydu? Yüzündeki sivilceler, siyah noktalar ve alnındaki o koca suçiçeği lekeleri... Peki ya kemerli burnu? İyi de neydi, zebani gibi gözüküyor olmalıydı!
Ama adam bunun farkında bile değilmiş gibi gözüküyordu. "Ben de çalmayı deneyebilir miyim? Ancak notaları unutmuş olabilirim..."
Alelacele kalkmaya yeltendi. "Elbette!" Ancak adam onu durdurdu. "Hayır, buna hiç gerek yok, rahatsız olmayın." O, bu sözle daha da gerilirken adam rahatça ellerini piyanoya yerleştirdi. Soluk verdi ve başladı.
Öyle bir melodi çıktı ki ortaya... Kendini başarılı gördüğü ses karmaşasını aklına getirdiğinde daha ne kadar utanabilirse o kadar utandı. Uzun parmakları ustaca piyanonun üzerinde geziniyor, ortaya ilahi bir eser çıkarıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deniz'in Taslak Defteri
FanfictionAklıma kurgularımla ilgili biiiiir sürü fikir geliyor. Hepsini bir arada toplamanın mantıklıca olduğunu düşündüm... Ancak dikkat edin, ağır spoiler darbeleriyle karşılaşabilirsiniz!.. Umuyorum ki zevkle okursunuz! Her bölüm birbirinden bağımsızdır! ...