Beğenmeyi ve satır aralarına yorum yapmayı unutmayın.
Bu mahalleye taşınalı iki gün olmuştu ancak ev işleri ile uğraşmaktan çıkıp simit bile satamadım. Muhtar bize iki katlı binanın üst katını ayarlamıştı. Hemen altımızda ise ev sahibimiz oturuyor. Kadın bizden kira istemiyordu. Onun yerine annem akşamları ona yemek götürecek ve arada evini temizleyecek. Yaşlı kadının kimsesi olmadığı için bunlar bize kaldı.
İşin kötü yanıysa üst katın kötü halde olması. Böcek ağlarını geçtim pencereleri bile tam örtülmüyordu. Bize çok iş çıkaracağı belli.
"Bura böyle olmaz ha yavrum. " annem başındaki yazmayı düzeltirken gelip benimle kapanmayan camlara baktı. Bir iki haftaya soğuklar başlar. Elimizde kalan az parayla da bu camları halledemem. Gözlerim benden iki yaş küçük kız kardeşime kaydı. O da annem gibi kapalıydı. Pembe örtüsü önüne geldiği için geriye çekiştirip duruyordu.
"Abla. Şuna bahsana. " kaşlarım derinden çatıldı. Annemse eliyle dudaklarının üstüne vuruyordu sussun diye. Kardeşimse tavrımızdan anlamıştı abla dediğini. "Hala alışmadım ana. Abe hele şuna bah. " kafamı iki yana sallayıp ona doğru adımladım. Banyonun musluğu elinde kalmıştı. Elimle yüzümü sıvazladım.
"Eyisimi ben gidem çalışam. Ancah aburaları yaparım. " evi tertemiz yapmıştık. Az eşyamız odaları doldurmasa da yaşanacak duruma getirmişti evi.
"Dikkat edesin. "Annem dualarının arasında bunu demişti. Simit tahtamı alıp evden çıktım. Merdivenleri koşarak inerken gözlerim pencereden dışarıya üzgün bakışlar atan yaşlı kadına kaydı. O üzgün gözlerin sebebini bilmek kötü hissettirdi. On evladının ve kocasının ölümüne şahit olmuş.
"Ah be dünya. " mırıldandım. O kadına baktıkça çektiklerimiz basit geldi. Annem bir çocuğunun ölmemesi için bu mücadeleyi verirken o kadın on çocuğunu toprağın altına vermişti.
Etrafta pastahane aradım. Simitleri satmak için ya oradan ya da fırından satın almam gerekiyordu. Çok uzaklaşmadan fırını gördüm. Bu iki günde bizi merak eden komşular harici kimseyi görmedim. Muhtar bile gelip kapımızı çalmamıştı daha. Eminim yerleşmemize izin veriyordu.
"Selamın aleyküm abe. "Fırına girince birçok ses selamımı aldı. Elimdeki tahtayı gösterirken konuştum. "Varsa simit alam dedim. " ateşin başındaki adama baktım. Aralarında en babayit o duruyordu. Pos bıyıkları umarım yaptığı ekmeklerin içine düşmüyordur.
"Faruk oradan simit ver. " taşındıktan sonra kalan tek paramızı da kasadaki Faruk'a verdim ve tahtamın hemen hemen hepsini doldurdum.
"Kolay gele size. " fırından çıktım. Erkek halimi buradaki kimse yadırgamamıştı. Ufak bir bez başımın üstüne koyup ağırlaşan tahtamı da onun üstüne indirdim. Bu arada bakkalın camında kendimi gördüm.
Abilerimin ve babamın yüz hatları fazla belirgindi. Benimde yüzüm babama benzediği için çıkık elmacık kemiklerim ve keskin çene hattım vardı. Bizim orada kıl bol olduğundan gür siyaha yakın saçlarımın yanında kalında kaşlarım vardı. Kirpiklerimde en az kaşlarım kadar gür ve koyuydu. Burnumun üstü ve yanaklarımda birkaç çil olsa da dikkatli bakılmadığı sürece dikkat çekmiyordu. Gamzeli geçem ve sert bakan gözlerimle tam erkeklere benziyordum. Bir sakal ve bıyığım eksik.
Küçüklükten beri tarlalarda çalışıp kasa ve çuval taşıya taşıya geniş omuzlarım oluştu. Hatta bu üç yılda birçok erkeğin yapamadığı işlerde de çalıştım. Bileğim o kadar güçlü ki çoğu erkeği bilek güreşinde bile yenerim.
Üstümdeki eski erkek kıyafetlerine baktım. Bunları çöpten bulup tertemiz yıkamıştım. Birileri eskilerini fakir olanlara vermek yerine çöpe atmayı tercih ediyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı Gül
Fiksi UmumDoğudan kaçıp gelen kızın annesini ve kız kardeşini korumasını anlatan bir kitap. Eski dönemlerde geçen bu kitap hem erkek kılığında dolaşmak zorunda olan kızımızı hem sıcak mahalle ortamını hem de yaşayacağı zorlukları anlatıyor. Gül'ün, Aliş olma...