(Ya ben birine dah ithaf edecektim ama bir baktım mesaj kutum dolmuş. Sonra söz verdiğim kişiyi bulamadım özür dilerim burdan sana sesleniyorum bu bölüm sana gelsin canım:)
Masadan yavaşça kalkıp masadakilere birkaç saniye göz gezdirdim. Sonra kimseyi umursamadan oradan ayrılıp kasanın yanına gittim. Hesabın ne kadar olduğunu öğrenip ona geri ödemeliydim. Sonuçta kaybeden bendim. Kimseye borçlu kalmak istemiyordum. Hani derlerdi ya bu hayatta bir Allah'a can borcum olsun başka da bir şey istemem diye. Bu söz beni tanımlıyordu.
Kasanın önüne vardığımda etrafta Altuğ'u göremedim. Kasadaki bayan beni görür görmez gülümseyip elime bir kâğıt uzattı.
"Beyefendinin işi olduğunu söyledi ve bunu da size iletmemi istedi."
Notu elime aldığımda şaşırmış bir şekilde ne yazdığına baktım. ' Her zaman yanında olamam. Dikkatli ol.' Yazıyordu. Bu not beni nedense sinirlendirmişti. Zaten onun her zaman yanında olmasına ihtiyacım yoktu. Ona hesabı ödemesi için baskı da yapmamıştım. Bu notla ne demeye çalışıyordu şimdi. Beni zor durumdan kurtarmış olabilirdi ama şimdi düşündüğümde bir şekilde bu meseleyi kendim de halledebileceğimi anladım. Semra'ya yanımda yeterince para olmadığını ve bana borç vermesini söyleyebilirdim. Eminim ki Semra beni asla reddetmezdi.
Kasadaki kadından hesabın ne kadar olduğunu öğrenip diğerlerinin yanına gittim. Yerime oturduğumda Semra kulağıma eğilip " Yüzün niye asık bir şey mi oldu?"dediğinde yüz ifademi hemen neşeli bir hale getirmeye çalıştım.
" Altuğ nerede?" Gökalp merakla sorarken elini ıslak mendille siliyordu. Islak mendili buruşturup tabağın içine fırlattığında gözlerimi atılmış ıslak mendilde tutup "İşi varmış. Gitmiş." Dedim kısaca.
" Ee çocuklar buradan sonra gitmek istediğiniz bir yer var mı? Bu sefer bizden? Biraz eğlenmeye gidebiliriz." Serkan hoca ortaya teklif attığında bu sefer ben bu teklifin içinde yer almayacaktım.
Hızla yerimden kalkıp sandalyenin arkasına asmış olduğum ceketi üzerime geçirdim.
"Siz devam edin hocam ben eve gideceğim." Çantamı da alıp sırtıma geçirirken Barış da ayağı kalktı.
" Hocam ben de kaçayım. Zaten bu kolla pek bir şey yapacağımı sanmıyorum. İzel bekle beraber çıkalım." Faruk onun ceketini giymesine yardım ederken özür dilercesine ona baktım.
"Kusura bakma Barış. Acelem var. Her şey için teşekkürler." Çabuk hareketlerle mekandan ayrılırken Semra'yla bile konuşmamıştım. Sinirli ve hızlı adımlarla yürürken içimi birden hüzün kapladı. Alışkın değildim. Böyle olmaya, başkasına muhtaç kalmaya alışkın değildim. İlk kez yüzmeyi bilmeyen bir küçük çocuğun havuza atlayıp batmamak için kendini zorlaması gibi demin içimde büyük bir çırpınış vermiştim. Zengin olmak sanıldığı kadar mutluluk getirici bir şey değildi. Elindekiler alındığında sudan çıkmış balığa dönüyordun. Durumu iyi olmayanlar belki bu zengin hayata özenebilirdi ama çok paranın büyük çöküşü ve büyük dertleri vardı.
"İzel!" arkamdan bir erkek sesi duyduğumda başımı çevirip omzumun üstünden o tarafa baktım. Barış koşar adımlarla bana yetişmeye çalışıyordu. Adımlarımı yavaşlattığımda sıkıntıyla bir iç çektim. Barışla uğraşacak havamda değildim.
"Ne var." Ağzımdan sert ve kaba bir şekilde dökülen sözcükler Barış'ın yüz ifadesini değiştirmişti.
Elindeki telefonu bana uzattığında kendi telefonum olduğunu görünce deminki sert çıkışımdan dolayı pişman olmuştum.
Uzanıp telefonumu aldığımda teşekkür ettim. Sonra arkamı dönüp yürümeye devam ettiğimde Barış bana yetişmiş yanıma geldiğinde " Bir şey mi oldu?" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUM OLMAK KOLAY DEĞİL (1)
Romance" Mum olmak kolay değil, ışık saçmak için önce yanmak gerek."