Anka kuşu her zaman yuvasına döner...
On dakikanın ardından kafeteryadan çıktım. Odamın kapısını önüne geldiğimde kaşlarımı çattım.
Barkın odamın kapısının önünde bekliyordu. Onu es geçip içeri gireceğim zaman " telefonunu iki dakika kullanabilir miyim?" Dedi.
Telefonumu nerden biliyordu?
Ona anlamsız gözlerle baktım.
" Telefonun olduğunu biliyorum. Kardeşimi aramam gerekiyor lütfen" dedi.
Kapıyı kapatıp odanın içerisine girdim. Yatağın altındaki telefonumu alıp kapıyı tekrardan kapıya açtım. Barkın yoktu.
Terasa sadece o ya da ben çıkıyorduk. Merdivenlere yönelip terasa çıktım. Oradaydı. Sırtını duvara yaslamış oturuyordu.
Yanına doğru gittim. Elimde tuttuğum telefonu ona doğru uzattım. Ayağa kalktı" eyvallah " diye mırıldandı.
Onun kalktığı yere oturdum. Birkaç metre uzağa gidip telefonla konuşmaya başladı.
Fransızca konuştuğu için ne dediğini anlayamıyordum.
Bakışlarımı gökyüzüne doğru çevirdim.
Anka kuşu yuvana dön.
Aklımda dolaşan tek cümle buydu.
Yalın.
Eğer burada olmasaydım üç ay sonra düğünümüz olacaktı. Düğünden sonra da İstanbul'a taşınacaktık.
Hepsi hayal olarak kalmıştı.
Yalın'ın içinde ukte , benim içimde ise acı...
Yan tarafımda hareketlenmeyle gözlerimi gökyüzünden çektim. Barkın sol tarafıma oturmuştu. Telefonu önüme doğru bıraktı.
" Tekrardan teşekkür ederim" dedim.
Boynunda büyük bir yara izi vardı. Altı aydır buradaydım , onu hiç bir zaman montla veya ceketle görmemiştim.
Her zaman üzerinde mavi renkte bir tişört vardı. Seminelerde kızlar konuşurken duymuştum, mont ve ceketlerde kimyasal madde olduğunu düşünüyormuş.
Benim gibi onunda hastalığına teşhis konulamamıştı.
" Bu akşam seminer varmış" dedi.
Biliyordu konuşamayacağımı.
" Deli miyiz gerçekten?" dedi derin bir nefes aldı ve devam etti.
" Biliyor musun kimse neden delirdiğimizle ilgilenmiyor. Herkes bizi iyileştirme peşinde " dedi.
Ayağa kalktı gökyüzüne son kez bakıp gitti. Yerde duran telefonumu elime alıp bende indim aşağıya.
Salonda yaklaşık yirmi kişi vardı. Hepsi de dikkatlice konuşan kadını dinliyorlardı. En arkaya doğru gidip oturdum. İki sandalye ilerde sabah ayakkabı giyemeyen çocuk oturuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AMARİS
Fiction générale" Teninde yandığım ilk kadın sen değilsin" dedi. Ona karşılık" Teninde yandığım ilk adam değilsin " dedim. " Son adam olacağıma yemin edebilirim" dedi. İnlemelerimin arasında" iddialısın " dedim. "İnleme seslerin gördüğüm en güzel melodi " dedi.