13.Bölüm *Büyükannenin(!) Evi*

493 46 9
                                    

*DÜZENLENMİŞTİR* (Düzenlenme Tarihi: 27.07.15   18:54)

"Bir saat sonra sokağın başındaki kafe de buluşabilir miyiz? Not: Çok sevimli, aşırı yakışıklı 'Sevgilin'. -Jorge"

      'Sevgilin' diyor bir de eşek herif. Bilerek yapıyordu bunu. Sırf benim utanmamı sağlamak için. Yüzümde oluşan gülümsemeye aynada şaşkın gözlerle bakmaya başladım. Önceden böyle miydim? Tabii ki hayır diyen iç sesime ilk defa onay verdim. Ben önceden böyle değildim. Kimse ile konuşmaz, iletişime geçmezdim. Bu nedenden dolayı arkadaşım da olmazdı. Gerçi, şimdi de olduğu söylenemezdi ama gene de eskiye oranla daha fazla gülüyordum. Ee, bunun da sebepleri vardı. Mesela önceden Jorge ile sevgili değildik, yani sevgili yolunda seri adımlarla koşmuyorduk. Ya da annemle babam her gün kavga ediyorlardı ama şimdi öyle değil ki iyi ki de değil. Çünkü o günlerin İngilizce şarkı dinlemem dışında hiçbir iyi tarafı olmadı. Annem ile babam kavga ederken beni hiç düşünmezlerdi. Sanki ben yokmuşum gibi birbirlerine kırıcı sözler söyleyip, ellerine ne geçerse birbirlerine atarlardı. O günler geçmişe dönmek istememe nedenimdi. Geçmişe bağlı olarak yaşama korkumdu. Ben hiçbir zaman geçmişte bunu yapmadım şimdi yapmak istiyorum demedim. Çünkü ben geçmişimi ozon suyuyla temizledim ki hiçbir izi kalmasın. Kalmadı mı? Tabii ki kaldı ama eskilere göre daha az zarar veriyor.

              Saate baktığımda kırk beş dakikamın kaldığını görünce hafif bir çığlık atarak banyoya koştum. Her genç kızın zor zamanda yaptığını yapıp sadece saçımı yıkarak banyodan çıktım. Koşar adımlarla odama geldiğimde dolabımın kapağını açtım ve en sevdiğim yazlık kot elbisemi çıkarıp üzerime giydim. Ayağıma siyah vanslarımı giydikten sonra saçımın önce havluyla fazla olan ıslaklığını alıp ardından saç kurutma makinesi ile kuruttum. Saçlarımı tarayıp doğal haliyle açık bıraktım. Kolumdaki saate baktığımda ağzımı açıp şaşkınlıkla saate bakmaya başladım. Ne demek bunları tam yarım saatte yaptım?!

            Yatağımın üzerine fırlattığım telefonumu ve kulaklığımı alarak seri hareketlerle odamdan çıktım. Anne ve babamın yanına geldiğimde babama bakarak "Şey baba," dediğim zaman beni anlamış olacak ki uğraştırmadan konuştu.

"Tamam gidebilirsin ama erken gel Martina." Gülümseyerek babamın yanağından öpüp koşarak evden çıktım ve kulaklığımı takarak en sevdiğim şarkıyı açarak tabiri caizse tabana kuvvet diyerek koşmaya başladım. Tam on dakikam kalmıştı ve ben zaten sokağın başındaki kafeye tam on dokuz dakika da giderdim her zaman. 

         Derin bir nefes daha alıp kafeden içeri adım attığımda tam bir dakika erken gelmiştim. Rekor! Gülümseyerek kafede etrafıma bakarken Jorge'nin bana doğru el salladığını gördüm. Gülümseyerek yanına gittim ve sarılmam için açtığı kollarının arasına girip beline sarıldım. O da kollarını direk sırtımda birleştirdi. İşte beklediğim huzurdu bu! Jorge sayesinde de huzuruma kavuşmuştum. Kaç dakika sarıldık bilmiyordum ama artık etraftan kınayan bakışlar aldığımızda gülerek geri çekildim ve Jorge'nin karşısında ki sandalyeye oturdum.

"Evren, seninle sarılmama bile karşı çıkıyor Jorge. Biz nasıl sevgili olacağız?" Sorduğum soru karşısında Jorge önce güldü, ardından kol dirseğini masaya avuç içini de çenesinin altına yaslayarak düşünüyormuş gibi yaptı. Böyle çok tatlı olduğunu söylemiş miydim?

"Sanırım biz sevgili olma işini geçtik artık Martina. Çünkü sen bana olan aşkını ilan ettikten sonra aramızda bir engel kalmadı. Ah pardon şu lanet olası sınav dışında fakat kim takar ki o sınavı?" Umursamazca omuz silkti. Anlamıyordum böylesine önemli bir sınavı nasıl önemsemezdi?

"Sınavı nasıl önemsemezsin, hala aklım almıyor?" Soru niteliğinde kurduğum cümleyi umursamazmış gibi ne içtiğimi sordu. Hayır, anlaman ben miyim yoksa fazla rahat olan o mu? Gerçekten anlamış değilim. 

"Martina, ne içeceğini söyler misin artık." diyen Jorge'ye dönüp gözlerimden ateş çıkaracakmış gibi üstün bir başarıya sahip olacak şekilde kötü kötü baktım. 

"Tamam, anladım. O zaman biz kalkalım da sende süprizine biran önce kavuş." Jorge'ye olan kızgınlığım bir anda uçmuş yerini merak duygusuna bırakmıştı. Acaba nereye gidiyorduk? Nasıl bir süpriz bekliyordu beni? Şimdi Jorge'ye sorsam hayatta cevap vermezdi. Hatta 'Ay sen ne kadar meraklı şeysin öyle, gidince görürsün.' der başka da bir şey demezdi. 

         Düşüncelerimin heyecanımı söndürmesine izin vermeden beni nereye götüreceğini düşünüyordum. Masadan kalkıp kafeden çıktığımızda Jorge birden elimi tutmuştu. Tamam bunu önceden de yapıyordu ama bana da soruyordu. Son günlerde - ki bu günlerin başlangıcı biliyorsunuz, ona ilanı aşk etmemden bahsediyorum- iyice başına buyruk olmuştu. Hatta bazen düşünmüyor değildim 'Acaba ona ilanı aşk etmekle hata mı ettim?' diye tabii sonra kendi kendime bir tane çakıyor ve iç sesime salak salak konuşmaması gerektiğini bir kez daha hatırlatıyordum. 

     Jorge'yi seviyordum ve bunu artık ondan saklama gereği duymuyordum. Tabii ona açılmama olanak sağlayan Bayan Angie ile en son seansta konuştuklarımızın da yararı yok değildi. Bayan Angie bana "Mutluluk avucunun içinde yeter ki onu tutmasını bilesin, Martina" demişti. İşte her şey ondan sonra gelişmişti. Mutluydum ama kimin sayesinde? İlk başta bu soruyu sormuştum kendime ki kalbimde aklımda ilk defa bir olup tek bir yanıt vermişlerdi 'Jorge'. Benim mutluluğum Jorge idi ve bu mutluluktan yoksun kalmak istemiyorsam onu avucumun içinde tutmam gerekiyordu. Bende son zamanlarda ona söylemek isteyip bir türlü söyleyemediğim şeyi söylemiştim. Yani onu sevdiğimi. Sonuç ise ortada...

       "Sen gene ne düşünüyorsun?" Jorge'nin sorusuyla gülümseyip "Seni." diye cevap verdim. Hiç bir şey söylemeden o da benim gibi gülümsedi. Sadece aşkla...

               Geldiğimiz yeri görünce gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Burası  Jorge'nin geçen sene her okul çıkısında geldiği evdi. Bir kere onu takip ettiğimde tam eve girecekken beni fark etmiş ve bir sürü saçmalık zırvalayıp beni de kendini de eve sokmayıp oradan ayrılmıştık. 

"Neden buraya geldik?" Sesimin meraklı çıkmasına engel olamadan konuşmuştum. Jorge bu halime sadece gülüp geçti ve elimi daha da sahiplenici olarak tutup "Sana göstermek istediğim şeyler var. Onun için buraya geldik. Haydi içeriye geçelim." Göstereceği  şeyleri gerçekten merak etmiştim. Koşar adımlarla evin önüne geçtiğimizde cebinden anahtarlığını çıkartıp bir sürü anahtar içinden tek bir anahtar eline aldığında ona bakarak "Büyükannen evde değil mi? Kapıyı niye çalmadın?" diye sorduğumda ensesi kaşıyarak bana döndü. Kesin yalan söylemişti bana.

"Aslında büyük annem Buenos Aires de değil Mexica'da oturuyor." deyip kapıyı açma işine devam ederken aklımda tek soru vardı.

     Bana neden yalan söylemişti ve bu evin gizemi neydi?



------------

Öhöm öhöm merhaba;

Biraz hatta her hafta yayınladığım zamana göre baya geç yayınladım. Özür dilerim gecikme için. Elimde olmadan iftar için anneanneme sürüklenmek zorunda kaldım ve eve baya geç geldik. Bu nedenle maalesef biraz geç geldi yeni bölüm.

> En harika yerde kestiğimin farkındayım ama sanırım hikayem sevilmiyor. Bunu anlamalıyım değil mi? Yani bunun doğruluğunu ya da yanlışlığını kanıtlamak için  bir beğeni ve up uzun yorum yaparsınız değil mi? sdfghjk

> Bir arkadaş ki hikayemi sevdiğini her yorumda dile getiriyor (wattpadden) hikayemin iki güne çıkmasını istediğini belirtti. Sizde ister misiniz? 

> Haftaya perşembeye görüşmek üzere (Allah'ın izniyle)

Tatlı, sempatik, gönüllerin sultanı, hikayenin ana kraliçesi, hikayelerini beğenerek okuduğunuz (ki bundan artık emin değilim), sevimli, şirin yazarınız fghjkl

-Tuğba

Onu KaybetmeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin