Sınır;
Oy:35
Yorum:15_________
Jisung hızla evden çıktığı zaman göz yaşlarını tutamamıştı. Gözleri ağladığı için göremezken, yürümekte de zorluk çekiyordu. Eliyle duvara tutundu ve yavaş yavaş öyle yürümeye başladı.
Göz yaşları durdurak bilmezken,en sonunda kendini yerde buldu. Dizlerini kendine çekti ve duvara yaslandı. Hıçkırıkları boş sokakta yankı yaparken, Changbin ve Seungmin gelmişti.
Seungmin ilk başta kim olduğunu anlayamasa da sonradan Jisung olduğunu fark etmiş ve koşarak ağlayan bedenin yanına çökmüştü.
"Jisung,ne oldu?"
Ağlamaktan gözleri kızaran beden kafasını kaldırdı ve ilk önce ayakta duran Changbin'e ardından da kendisi gibi yere çökmüş olan Seungmin'e bakmıştı.
Seungmin sorusunu yineledi.
"Ne olduğunu anlatmak ister misin?"
Az çok tahmin ediyordu fakat Jisung'un da anlatıp kendini açıklamasını istiyordu.
Omuz silkti Jisung, gözlerini sildi ve ayağa kalktı zorlukla.
Changbin tek kelime bile etmemişti. Jisung yavaş yavaş yapılı bedenin karşısına geçti. Seungmin dikkatle hareketlerini izliyordu, ağlayan bedenin.
"Onu teselli et."
Changbin kaşlarını çatıp, anlamadığını belirtti.
Jisung boğazını temizledi ve yere eğdi kafasını.
Bir süre sessizlik böylece devam ederken, sonunda konuştu Jisung.
"Ona iyi bak, çünkü yanında ben olmayacağım."
Jisung ağlamamak için kendini tutarken, birlikte uyuyan iki kediye baktı.
Yolun kenarında sarmaş dolaş yatan iki tatlı kedi.
Gülümsedi Jisung,derin bir nefes aldı. "Sonuçta üzülmüştür," Changbin'e çevirdi kafasını. "Aşık olduğu adamı görmek,onu üzmüştür."
Bu durumdan nefret etti Changbin, çünkü duygusal ortamlar ona o kadar ağır gelirdi ki;kendini bu ortama yakıştırmazdı.
"O seni seviyor." Sonunda konuşmuştu Changbin.
Jisung omuz silkti ve kafasını olumsuz anlamda iki yana salladı.
"O sadece,her neyse." Dedi ve bir süre durdu. "Unut gitsin tamam mı? Onun yanında kal ve üzgün olmamasını sağla."
Sonrada çekip gitti Han Jisung,berbat durumda olan bedenin hayatını değiştirmek için aşık olduğu bu adama en büyük terki kendisi yapmıştı belkide.
Şimdi günler iki beden için de çok yavaş ve saçmaydı. Yağmur, güneş belki kar bile güldürmüyordu onları. Zaman unutturur mu aşkı,o kadar çabayı? Sanmam. İşte bu aşk,onlar için yalvar yakar kabul ettirmek istediğin bir şeyin kötü sonuçlanması gibiydi. Sonbahar ayı,ilk ve son olmuştu. Uzun zaman boyunca birbirlerini görmek istemedikleri iki yabancı olmuşlardı.
Öte yandan haftalar sonra Minho yine odasından çıkmadı, sınavlar geldi geçti. Mevsim değişti,insanlar gitti fakat Minho hala o dört duvar arasındaydı.
Yatıyor ve kalkıyordu. Ne yemek yiyor,ne de başka bir şey yapmak için çaba sarf etmiyordu. Zayıflamıştı çokça,bir dakika bile o bedeni düşünmeden edemiyordu.
Kelimeler ağzından çıkmamak için savaş veriyordu. Hastaneden bu sıralar çıkmıyor, iyileşmek için hiç bir umudu kalmıyordu. Psikolog görüşmeleri tutmuştu Changbin onun için,eskisi gibi yine ruhsal bozukluk başlamıştı. Sanki geçmiş gibi.
Geceleri kâbusla uyanıyor, ağlayarak uyumaya çalışıyordu.
Biri odasına gelip ışığı açtığı zaman bağırmaya başlıyor,sinir hastası olma yolunda ilerliyordu.
Onun hayatına onu iyileştirmek için giren biri bile,onu nasıl hasta ediyordu anlamış değildi.
Çok düşünmekten kafayı sıyırmak üzereydi en başta,bazen o kafasını gövdesinden söküp atası geliyordu.
Ve bazen ise delirmiş gibi ağlarken kahkaha atıyordu, Changbin bile bu durumdan korkmaya başlamıştı.
Seungmin uğramıyordu bu eve,belki de uğrayamıyordu. Ailesi ile yurt dışına,ailesinin zoruyla çıkmıştı.
Bu süreçte de Changbin anlamıştı Seungmin'den hoşlandığını.
Jisung'e gelecek olursak,Jeongin'in kendisinden hoşlandığını öğrenmişti. İlk başta kabul etmese bile Minho'yu unutmak için çıkmıştı Jeongin ile.
Bunun ne kadar yanlış bir davranış ve insanların duygusuyla oynadığını biliyor, farkındaydı. Fakat yapmak dışında bir seçeneği yoktu Jisung için.
Minho onun için bitmişti,bitmek zorundaydı.
Yada sadece kendi öyle düşünüyordu. Çünkü bir anda Minho çıksa,kendisine geri dönmek istediğini söylese Jisung bir dakika bile durmazdı.
Jeongin ile mutlu olmaya çalışmak onun için berbattı.
İki bedenin de mutlu olma şansı varken,yapabilecekleri pek bir şey yoktu.
Minho'nun aklına, anıları geliyor ve daha çok ağlamasına sebep oluyordu.
***
"Hey,Lee Minho! Uyuyor musun?" Jisung sırıtarak Minho'nun sırasına oturdu ve kollarını önünde bağladı.
Minho hissizce kafasını kaldırdı ve Jisung'da gezdirdi gözlerini.
"Ne var?"
Jisung dudak büzerek kaşlarını çattı, ardından ayağa kalkıp bağırmaya başladı.
"Herkes buraya bakabilir mi!?"
Minho gözlerini büyütüp aynı Jisung gibi ayağa kalktı.
"Jisung,otur ne yapıyorsun?"
Fakat Jisung durmamıştı.
"Bu adam çok yakışıklı ve gülmek ona çok yakışıyor! Fakat bu insan inat edip gülmüyor! Ona ne kadat yakıştığının farkında mı acaba!?"
Minho gülmemek için gözlerini kaçırdı ve sırasına geri döndü.
"Hadi ama!" Jisung ofladı ve Minho'nun yanına oturdu.
Ve o gün Minho dayanamadı,belki de en büyük gülümsemesi şu andaydı.
Ağzı kulaklarına varana kadar gülümsedi.
Hayatında başka hiç bir şeye gerek yoktu.
______________
İyi okumalar.
Okumadan atıyorum yanlışım varsa şimdiden üzgünüm!!
-Ruby.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İmpossible smile,Minsung✓
Fanfiction"Tatlı bir tebessüm hiç bu kadar zor gelmemişti bana."