Ben geldimm, hemde bölümleee.
Oy ve yorumlarınızı atmayı unutmayın. Sizi seviyorumm.
***
Bir insanın canı en fazla ne kadar acırdı? Bazen bir ölüm ile, bazen ise bir kalp kırıklığı ile yaşardık acıyı. Tabii bir sürü sebebi de olabilirdi. Ama hayır, şuan için hiç biri değildi. Açımı tarif edecek hiç bir kavram gelmiyordu dilimin ucuna. Sadece bir çift kahverengi göz geliyordu. Ne bir ses, ne bir söz. Sadece o ve onun herşeyden farklı olan gözleri vardı gözümün önünde. Kendimi kaybediyordum onun delice bakan kahve gözlerinde. Onun gözlerinde kendimi, gözlerinden hariç her yere baktığımda daha farklı biri görüyordum. Nasıl mümkün olabiliyordu? Nasıl başarıyordu bunu? Herşeyin bir sonu yok muydu? Niye o halde sanki sonsuza dek benimle olacak gibi hissediyordum. Neden onu her şekilde yanımda, nefesini dibimde hissetmek istiyordum?
Napıyorsun bana Arden?
Kapıdan anahtarı çekmem ile bütün vücudumun ağrısı ile kapattım kapıyı. Çamurdan gözükmeyen topuklu ayakkabılarımı kenara bıraktım. Ve yatak odasına doğru ilerlemeye başladım. İlk önce küçük bir duş aldım, ardından temiz pijamalar giydim. Ayağıma geçirdiğim çoraptan sonra herşeyi boşverip salona doğru ilerlemeye başladım. Salondan içeri girmem ile kaşlarım çatıklaştı.
"Süpraayzz!" Diyerek oturduğu koltuktan kalktı Melis. Bir kaç adım atmıştı ki durmak zorunda hissetmiş gibi olduğu yerde durdu, bedenimi süzdü ardından gözlerime bütün merhameti ile baktı. Gülüşü yavaşça solarken hızlıca yanına ulaştı. Kızarmış maviliklerime baktığında herşeyi anladığına emin olabilirdim, bende kendisini gördüğünü de. Onu tanıdığım andan itibaren bunu söylüyordu zaten.
"Noldu sana? " Sorusunun ardından hızlıca sardı bedenimi. Bütün Abla edası ile kucakladı bedenimi. Beni kendi vücuduna sarıp sarmalarken göz yaşlarım tek tek yavaşça düştü.
"Melis..." Kısık bir şekilde ismi döküldü dudaklarımdan. Ardından dizlerim artık taşımadı beni. Yavaşça olduğum yere çöktüğümde ıslak saçlarımı okşamaya devam etti melis. Fakat benimle birlikte çökmeyi de ihmal etmemişti. Yerde onun omzunda sessiz sessiz ağladım, o ise sadece bekledi. Sakinleşmemi, iyi olmamı, mantıklı bir açıklama yapmamı bekledi.
"Bana napıyor böyle?" Fısıldayışım ağlayışlarımın arasında kaybolmuş gibiydi.
"Şş" dedi "acı vericek, hatta belki çok canın yanıcak. Ama geçicek, tamam mı? Geçicek unutma."
Dudaklarının arasından tiz bir hıçkırık kaçtı. Güldü bu halime Melis. Dudaklarımı ıslattım, bir göz yaşı daha düştü sol yanağıma.
"Beni aramış. Aramış beni yıllarca. Peki ozaman niye bıraktı beni? Anlamıyorum, artık anlamıyorum. Çok yoruldum Melis. Ama geçmiyor, sadece onun göğsünde dinlenmem gerekiyor gibi hissediyorum. O çok farklı, çok karışık ve farklı. Ondan nefret ediyorum, hepsinden. Peki bu nefretim neden hala yerinde dururken başka duygular ortaya çıkıyor? Bunu anlamıyorum." Ağlamam şiddetlendi birden.
"Aşık oluyorsun çünkü." Fısıldadı kulağıma. Buz kestim. Tam anlamıyla iliklerime kadar buz gibi oldum. Ağlayışım birden durdu, Melis bunu anlayınca yavaşça ayırdı bedenini benden. Yüzümde mimik oynamazken onun hafif gülümseyen yüzüne baktım. Benim gibi mavi gözlerine baktım.
"Hayır." Kabullenmedim. "Her ne olursa olsun vazgeçmiyeceğim. 12 gün. Tam 12 gün. Cehennem ateşinde yandım. Canım çok yandı o yoktu. Oda yanıcak, ve ben olmuycam."
"Seren.." saçlarımın öndeki tutamları ile oynarken bakışlarını oraya dikti. "Bu yola beraber çıktık, fakat vazgeçebilirsin. Eğer vazgeçersen daha farklı olabilir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruhlardaki İzler
General FictionBen Seren Deniz. Bu kadarım, bana verilen isimden ibaretim. Ne annemin koymak istediği ismin anlamı gibi ışık saçan biriydim ne de bir zamanlar sevdiğim adamın dediği gibi gecenin ay ışığıydım. Ben sadece Serendim. Merdan Deniz'in, sırf annem istedi...