***
Ölüm sessizliği, tam olarak şuan ortamın özeti buydu.
Ortamdaki sessizlik bir kaç dakikadır devam ediyordu. Herkesin gözü Melisteydi. Gerçek mi diye süzüyorlar, şaşkınlıklarını üstlerinden atamıyorlardı. Bir anlığına ben bile gerçek mi diye kontrol etmiştim.
"Melis yenge?" Dedi Mavi gözlerini pörtleterek Melise bakarken. Melis bir an olsun dönmedi, ne bakışlarını Boradan çekti ne de gözlerine herhangi bir duygu yerleştirdi.
Bora zar zor elini masadaki kutuya götürdü. Kızar bağırır çağırır normal insanlar böyle tepki verirdi. Ama bora sadece sessizce kabul etti. Her şekilde kabul etti. Kutuyu masanın üstünde açmaya başlayınca bende heyecanlanmıştım. Hediye gibi birşeyden bahsetmemişti Melis. Bora kurdeleyi söktükten sonra siyah kutunun kapağını açtı. Gözleri anında doldu Boranın, ama ne olduğunu göremedik. Yavaşça parmakları kutunun içine girdi, sonrasında ise bir fotoğrafa benzeyen birşey çıkardı. Arkasını görüyorduk o yüzden birşeye benzetememiştim.
"Bak." Melis alayla güldü. "Bak, katili olduğun bebeğine bak. Sonrasında ise bana bak, katili olduğun Mevsime bak."
Ultrason fotoğrafı.
Bora'nın sol yanağına bir göz yaşı düştüğünde hızla ayaklandı. Elindeki küçük resmi avucunun içine hapsederken Melise dikti gözlerini.
"Konuşalım." Dedi kırgın bir ses tonuyla.
"Konuşuyoruz işte? Ne konuşucaz. Neden şuan mezarda olmadığımı mı? Sen tabi bunu isterdin. Söylesene, o kadın hala hayatında mı? " Kendi kendine sinirden güldü Melis.
"Değil, hayatımda değil. Hiç olmadı. Beni dinlemek zorundasın." Boranın yorgun sesini umursamadı Melis. Yüzündeki alaylı gülümseme bir an olsun değişmedi.
Ardene baktım. O ise dalgın bir şekilde önündeki tabağa bakıyordu ne düşünüyordu bilmiyorum ama hafif çatılan kaşları ile pek iyi şeyler olmadığı kesindi. Melis'i ilk gördüğü zaman hiç bir tepki vermemişti, yada tepkisini çok iyi saklıyordu. Onu çözemiyordum, hiç bir şekilde.
"Melis." Boranın sesi oldukça kısık çıkıyordu. Melis ise buruk bir şekilde güldü ardından başını salladı. Onlar sessiz bir şekilde bizden uzaklaşıp yatın içine girerken masada kimsenin yemeği yeme hevesi kalmamıştı anlaşılan. Ortamdaki sessizlik devam etti, kimse konuşmadı. Aksine herkes aynı anda oturduğu yerden yavaşça ayaklandı. Biz ayaklandığımız anda iki tane görevli kadın gelip masayı temizlemeye başladılar.
Herkes grup grup ayrılırken tek başıma yatın burun kısmına doğru ilerlemeye başladım. Hafif rüzgarlı havanın etkisiyle bir kaç ufak saç tutamı yüzümde sallanıyordu. Bakışlarım gecenin karanlığına teslim olan denize kaydı. Hemen önümde kalan baktığım kısma ay ışığı vurmuştu. Parlak bir şekilde parlıyordu bakışlarım gök yüzüne çevrildiğinde yanıma doğru yaklaşan bir kaç adım sesi geldi.
"O gecede böyleydi." Dedi Arden sabaha göre daha iyi olan sesiyle.
"Hangi gece?" Göz ucuyla ona baktığımda çoktan yanımda yer aldığını fark ettim.
"Rüyama girdiğin gece, hava kapkaranlıktı. Senin yüzünü ise Ay Işığı aydınlatıyordu."
Rüyama girdiğin gece.
Ben o gece o karanlığın içinde onun kahve gözlerini seçebilmiştim sadece. Benim yüzüme yansıyan ışık onda yoktu o gece, ve ben sadece gözlerini anlayabilmiştim.
"Bu yüzden mi ay ışığı diyorsun bana?" Gülümsedim ama o görmedi.
Başını salladığını fark ettim. "Evet." Dedi kendinden emin bir ses tonuyla "sen yolumu aydınlatan Işık'sın, o gecede öyleydi, şimdide."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruhlardaki İzler
General FictionBen Seren Deniz. Bu kadarım, bana verilen isimden ibaretim. Ne annemin koymak istediği ismin anlamı gibi ışık saçan biriydim ne de bir zamanlar sevdiğim adamın dediği gibi gecenin ay ışığıydım. Ben sadece Serendim. Merdan Deniz'in, sırf annem istedi...